Seyyid Abdülaziz Arvasi

 (d.? / ö.1880)

Anadolu velilerinden büyük bir zattır. H. 1297 (m.1880) yılında vefat et­ti. Kabri, Yukarı Doğubeyazıt'tadır. Oğlu Seyyid Ömer ve kızı Hatice ha­nımla aynı türbede bulunmaktadır. Babası Seyyid İbrahim ve dedesi ise Seyyid Abdürrahim Hazretleri'dir.Dedesi, Arvas Medresesi'nde ve babasının sohbetinde yetişip kemale er­miş, büyük âlim ve veli olmuştur, H. 1199 (m.1785) yılında İshak Paşa tarafından Doğubeyazıd'a davet edildi. O da bu daveti kabul edip oraya yerleşti. Böylece Arvas ailesinden bir kol da oradan yayıldı. Doğubeyazıd ve havalisinde Ehl-i Sünnet itikadının ve doğru din bilgilerinin yayılmasında çok büyük hizmeti olmuştur. Seyyid Abdülaziz Hazretleri babalarının irşad hizmet ve geleneklerini sürdürmüş, İlimde ve tasavvufta babalarının sadık halefi olmuştur. Bütün hayvanları çok severdi. Çevrede bulunan vahşi hayvanların bile fırsat buldukça dergâhının kapısına kadar geldikleri ve hizmetlerinin Birinci Cihan Harbi'ne kadar devam ettiği bilinmektedir. Seyyid Abdülaziz Hazretleri, bir defasında gelininden çamaşır istemişti. Gelini her nedense vermek istemedi. Bu davranışı üzerine gelinine: "Kasım'ın torunu, sandığına ateş düştü. Çabuk koş, hiç olmazsa içindeki tabancayı kurtar, yazık olmasın" dedi. Gelini koşup odasına gitti. Sandığının alevler içinde yanmakta olduğunu gördü. Kayınbabasına vermekten sakındığı çamaşırların tamamen yanıp kül olduğunu gördü. Seyyid Abdülaziz Hazretleri’nin ilk hanımından çocuğu olmamıştır. İkinci hanımından altı çocuğu oldu. Beş oğlu ve bir kızı vardı. Kızı Seyyide Hatice Hanım, doğunun meşhur âlimlerinden Şeyh Muhammed Celali ile evlenmiştir. Oğullarından Seyyid İbrahim ve Seyyid Yusuf bekâr olarak vefat etmişlerdir. Diğer oğlu Seyyid Mahmud, Doğubeyazıd'ın eşrafından olup in­sanlara iyilikleri ile anılmaktadır Diğer bir oğlu olan Seyyid Ömer Efendi de babalarının yolundaydı. Bir oğlu da Seyyid Muhammed Emin olup, babasının yolunda idi ve em­salsiz bir zattı. İlim ve hal sahibi olup, evinden dışarı çok az çıkardı. Niçin az çıkıyorsunuz, diye sorduklarında: "Herkes fasulyeden, patatesten söz ediyor. Allahü Teala'dan bahseden kalmadı" buyurdu. Geceleri parmaklan arasından sızan ışıkla yazılarını yazardı. Bu kerametini görenler, "parmaklarının arasından sızan ışıktan satırları sayardık" demişlerdir. Seyyid Abdülaziz Hazretleri'nin doğurmak üzere olan bir ineği vardı. Bu hayvancağız, bir gün evden çıkıp, bir komşunun kışın kullanmak üzere yığdığı ot yığınından yemeye başlar. Otun sahibi komşu, bu hayvanı görünce döver ve kimin olduğunu sorup öğrenir. Seyyid Abdülaziz Hazretleri'nin olduğunu an­layınca, kapısına getirip bırakır ve çobanlara: “Hayvanlarınıza neden bakmıyorsunuz, yem vermiyorsunuz?” diye bağı­rıp çağırırken, Seyyid Abdülaziz Hazretleri evin avlusuna çıkıp, ne oluyor diye sorar. Komşu olardan anlatınca, Seyyid Abdülaziz Hazretleri ineğe dönüp: "Bu söylenenler doğru mudur?" deyince, hayvan dile gelir ve gayet açık bir şekilde cevap verip: "Evet, çobanlar bana yem vermiyorlar. Biliyorsunuz yüklüyüm, mecbur kaldım." der. Seyyid Hazretleri, çobanlara şöyle bir bakıp içeri girdi. Bu kerameti gören komşu yaptığına pişman olup, dehşet içinde özür dileyerek, oradan ayrılıp gider."