BİRİNCİ CİLD ELLİDOKUZUNCU MEKTUB

Tarih: 2013-07-19 | Yazar : İmam-ı Rabbani (kuddise sirruhu) | Kategori: Tasavvuf

Bu mektûb, yine seyyid Mahmûda yazılmıştır. Ehl-i sünnet vel cemaate uymıyanların, Cehenneme girmekten kurtulamıyacağı bildirilmektedir:

Hak teâlâ, hepimize islâmiyet yolunda yürümek ihsân eylesin. Kendisine esîr eylesin! Kıymetli mektûbunuz ve tatlı yazılarınız, bu fakirleri çok sevindirdi. Büyüklerimize olan sevginizi ve onlara karşı ihlâsınızı okumakla mesrûr olduk. Allahü teâlâ, bu nîmetini daha arttırsın! Nasihat istiyorsunuz. Yavrum! Sonsuz kurtuluşa kavuşabilmek için, üç şey, muhakkak lâzımdır: İlm, amel, ihlâs. İlm de, iki kısmdır: Birisi yapılacak şeyleri öğrenmektir ki, bunları öğreten ilme (Fıkh ilmi) denir. İkincisi, îtikat edilecek, kalb ile inanılacak şeylerin bilgisidir ki, bunları bildiren ilme (İlm-i kelâm) denir. İlm-i kelâmda Ehl-i sünnet vel cemaat âlimlerinin, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anladığı bilgiler vardır. Cehennemden kurtulan, yalnız bu âlimlerdir. Bunlara uymıyan, Cehenneme girmekten kurtulamaz. Bu büyüklerin bildirdiği îtikattan kıl ucu kadar ayrılmanın, büyük tehlike olduğu, Evliyânın keşfi ve kalblerine gelen ilhâm ile de anlaşılmaktadır. Yanlışlık ihtimali yoktur. Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara, onların yolunda bulunanlara müjdeler olsun. Onlara uymıyanlara, yollarından sapanlara, onların bilgilerini beğenmiyenlere ve aralarından ayrılanlara, yazıklar olsun! Ayrıldılar, başkalarını da saptırdılar. Müminlerin Cennette Allahü teâlâyı göreceklerine inanmıyanlar oldu. Kıyâmet günü, iyilerin, günahlılara şefaat edeceklerine inanmıyanlar oldu. Eshâb-ı kirâmın kıymetini ve yüksekliğini anlamıyanlar ve Ehl-i beyt-i Resûlü sevmiyenler oldu.

Ehl-i sünnet âlimleri diyor ki: (Eshâb-ı kirâm kendileri arasında, en yükseği, Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk olduğunu sözbirliği ile söylemiştir). Ehl-i sünnet âlimlerinden, Eshâb-ı kirâm üzerindeki bilgisi çok kuvvetli olan, imam-ı Muhammed bin İdrîs-i Şâfi'î, buyuruyor ki: (Fahr-i âlem âhıreti şereflendirdiği zaman, Eshâb-ı kirâm, aradı, taradı, yeryüzünde Hz. Ebû Bekr-i Sıddîktan daha üstün birini bulamadı. Onu halîfe yapıp emrine girdiler). Bu söz, Hz. Ebû Bekr-i Sıddîkın, Sahâbenin en üstünü olduğunda, müttefik olduklarını göstermektedir. Yâni Eshâb-ı kirâmın en yükseği olduğunda icmâ-i ümmet bulunduğunu göstermektedir. İcmâ'-i ümmet ise senettir, şüphe olamaz.

Ehl-i beyt için ise, (Ehl-i beytim, Nuh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmiyen boğulur) hadis-i şerifi yetişir. Büyüklerimizden bazısı buyurdu ki, Peygamberimiz, Eshâb-ı kirâmı yıldızlara benzetti. Yıldıza uyan, yolu bulur. Ehl-i beyti de, gemiye benzetti. Çünkü gemide olanın, yıldıza göre yol alması lâzımdır. Yıldızlara göre yürümezse, gemi sâhile kavuşamaz. Görülüyor ki, boğulmamak için, hem gemi, hem yıldız lâzım olduğu gibi, Eshâb-ı kirâmın hepsini ve Ehl-i beytin hepsini sevmek, saymak lâzımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünkü, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazîleti, hepsinde vardır. Sohbetin fazîleti ise, bütün fazîletlerin üstündedir.

[(Sohbet), bir kere de olsa, berâber bulunmak demektir. (Hazânetürrivâyât)da diyor ki, (Din âliminin bir saat kadar sohbetinde bulunmak, yediyüz sene ibâdet etmekten daha hayrlı olduğu (Mudmerât)da yazılıdır. Emîr-ül-müminin Ali vasıyetlerinden birinde diyor ki, Resûlullahdan işittim. Buyurdu ki, (Kırk gün içinde bir âlim meclisinde bulunmıyan bir kimsenin kalbi kararır. Büyük günah işlemeye başlar. Çünkü ilim kalbe hayat verir. İlmsiz ibâdet olmaz. İlmsiz yapılan ibâdetin faydası olmaz!). (Künûz-üd-dekâ'ık)daki hadis-i şerifte, (Âlimin yanında bulunmak ibâdettir) ve (Fıkh ilmi meclisinde bulunmak, bir senelik ibâdetten daha hayrlıdır) ve (Evliyâyı görünce, Allah hâtırlanır) ve (Herşeyin kaynağı vardır. Takvânın menba'ı, âriflerin kalbleridir) ve (Âlimin yüzüne bakmak ibâdettir) ve(Onlarla birlikte bulunan kötü olmaz!) ve (Ümmetimin âlimlerine hurmet ediniz! Onlar yeryüzünün yıldızlarıdır) buyuruldu. Bu hadis-i şerifler gösteriyor ki, hayatta hakîkî rehber islâm âlimleridir].

İşte bunun için, Tâbiînin en üstünü olan Veysel Karânî, Eshâb-ı kirâmın en aşağısının derecesine yetişememiştir. [Peygamberimizi îmanı var iken görenlere (Eshâb) denir. Göremiyen, fakat Eshâbdan birini görenlere (Tâbiîn) denir.] Hiçbir üstünlük, sohbetin üstünlüğü kadar olamaz. Çünkü, sohbete kavuşanların [yâni Eshâb-ı kirâmın] îmanları, sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sâyesinde, görmüş gibi kuvvetli îman olur. Sonra gelenlerden hiçbir kimsenin îmanı, bu kadar yüksek olmamıştır. Ameller, ibâdetler, îmana bağlıdır ve yükseklikleri, îmanın yüksekliği gibi olur.

Eshâb-ı kirâm arasındaki uygunsuzluklar ve muhârebeler iyi düşünceler ve olgun görüşler ile idi. Nefsin arzuları ile ve cehâlet ile değildi. İlm ile idi. İctihâd ayrılığından idi. Evet bir kısmı ictihâdda hatâ etmişti. Fakat, Allahü teâlâ, ictihâdda hatâ edene, yanılana da, bir sevap vermektedir.

İşte, Eshâb-ı kirâm için, Ehl-i sünnet âlimlerinin tuttuğu yol, bu orta yoldur. Yâni, taşkınlık da, gevşeklik de etmeyip, doğruyu söylemişlerdir. En sâlim ve sağlam yol da budur.

[Şî'îler, Ehl-i beyti sevmekte taşkınlık yaptılar. Ehl-i beyti sevmek için, üç halîfeyi ve bunlara bî'at eden Eshâbın hepsini sevmemek, hepsine düşman olmak lâzımdır dediler. Hâricîler, yâni Yezîdîler ise, bu sevgide gevşeklik yaptılar. Ehl-i beyte düşman oldular].

İlmi ve ameli, İslâmiyet gösterir. İlmin ve amelin ruhu gibi, kökü gibi olan ihlâsı elde etmek için, tasavvuf yolunda ilerlemek lâzımdır. (Seyr-i ilallah) yâni Allahü teâlâya doğru olan yol gidilmedikce, (Seyr-i fillah)hâsıl olmadıkça, tâm ihlâs elde edilemez. Muhlislerin olgunluğuna kavuşulamaz. Evet, müminlerin hepsi bazı ibâdetlerinde, az da olsa, güçlükle ihlâs elde edebilir. Bizim dediğimiz ise, her sözde, her işte, her harekette ve hareketsizlikte, her zaman, kendiliğinden kolayca hâsıl olan ihlâstır. [(İhlâs), hâlis, temiz etmek, niyeti temizlemek, yalnız Allah için yapmak demektir.] Böyle ihlâsın hâsıl olması için, Allahü teâlâdan başka, enfüsî ve âfâkî, hiçbir şeye tapınmamak, bir şeye düşkün olmamak lâzımdır. Bu da, ancak fena ve bekâdan ve vilâyet-i hâssaya kavuştuktan sonra, ele geçen bir devlettir. Güçlükle ele geçen ihlâs, devam etmez, biter. Zahmet çekmeden ele giren ihlâs, devamlıdır ve Hakk-ul-yakîn mertebesinde hâsıl olur. İşte, bu mertebeye varan Evliyâ ne yaparsa, yalnız Allahü teâlâ için yapar. Nefsleri için, birşey yapmaz. Çünkü, nefsleri, Allah için feda olmuştur.

İhlâs elde etmeleri için, niyet etmelerine lüzûm yoktur. Bunlar Fena-fillah ve Bekâ-billah derecelerine yükselince niyetleri doğrulmuştur. Bir kimse, nefsine uyduğu günlerde, herşeyi nefsi için yaptığı, bunun için niyet etmesine lüzûm olmadığı gibi, nefsine uymaktan kurtulup, Allahü teâlâya tutulunca, herşeyi Allahü teâlâ için yapar. Niyet etmesine hiç lüzûm olmaz. Şüpheli olan şeylerde niyet edilir. Belli olan şeyleri, niyet ederek, belli etmeye lüzûm yoktur. Bu, öyle bir nîmettir ki, Allahü teâlâ dilediği kullarına verir. Devamlı ihlâs sahiplerine (Muhlas) denir. İhlâsı devamsız olup, ihlâs elde etmek için uğraşanlara (Muhlis) denir. Muhlaslar ile muhlisler arasında çok fark vardır. Tasavvuf yolunda ilerliyenlerin, ilimde ve amelde de kazançları olur. Başkalarına, çalışmakla, öğrenmekle, anlamakla, hâsıl olan, kelâm ilminin bilgileri, bunlara keşf yolu ile hâsıl olur. Ameller ibâdetler kolayca, seve seve yapılıp nefsten ve şeytandan hâsıl olan tenbellik ve gevşeklik kalmaz. Günahlar, haram olan şeyler, çirkin, iğrenç görünür. Fârisî mısra' tercümesi:

Bu büyük nîmeti, bakalım kime verirler?

Sonsuz selâm ederim