Birinci Cild Altmışaltıncı Mektub

Tarih: 2013-09-17 | Yazar : İmam-ı Rabbani (kuddise sirruhu) | Kategori: Tasavvuf

Bu mektûb, yine Hân-ı a'zama yazılmıştır. Bu yolu medh etmekte ve Eshâb-ı kirâmın büyüklüğünü bildirmektedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçtiği, sevdiği kimselere selâm olsun! Büyüklerimizin yolunda, nihâyet, başta yerleştirilmiştir. Hâce-i Nakşibend [Behâeddîn-i Buhârî] buyurdu ki: (Nihâyeti, bidâyette yerleştirdik.) Bu yol, tam Eshâb-ı kirâmın yoludur. Çünkü, o büyükler, o Serverin sohbetinde, daha birinci günde, öyle şeylere kavuştu ki, sonra gelen en büyük Evliyâ, en nihâyette, ancak, bundan bir parçaya kavuşabilmiştir. İşte bunun içindir ki, Vahşî, Hz. Hamzayı şehit etmiş iken, müslüman olunca, bir kerecik, Seyyid-il-evvelîn vel-âhirînin sohbeti ile şereflendiği için, Tâbiînin en üstünü olan, Veysel Karânîden daha yukarı oldu. Hayr-ül-beşerin sohbetinin başlangıcında Vahşîye nasip olanlara, Veysel Karânî, o kadar yüksek olduğu hâlde, en nihâyette bile kavuşamadı. Demek ki, zamanların, asırların en iyisi, Eshâb-ı kirâmın asrıdır. Sonra gelenler, (Sonra) kelimesinden dolayı çok geride kaldı. Dereceleri de, hep sona kaldı. Abdüllah ibni Mübârekten birisi sordu ki, (Muaviye mi daha yüksektir, Ömer bin Abdülazîz mi?). Cevabında buyurdu ki, (Resûlullahın yanında giderken, Hz. Muaviyenin bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülazîzden, birkaç kere daha hayrlıdır).

İşte büyüklerimizin yolu, (Silsiletüzzeheb)dir. Bu yolun, başka yollardan üstünlüğü, Eshâb-ı kirâm zamanının, sonraki zamanlardan üstünlüğü gibidir. Bu yolun büyükleri, öyle kimselerdir ki, Allahü teâlâ, bunlara fadl ve merhameti ile, daha başlangıcda, nihâyetin tadını tattırmıştır. Bunların derecelerini, başkaları anlıyamaz. Bunların vardığı makamlar, başkalarının vardıkları makamların çok üstündedir. Fârisî mısra' tercümesi:

Gül bahçemi gör de, behârımı anla!

Fârisî mısra' tercümesi:

Senenin bereketi, behârından belli olur.

Bu nîmet, çok büyüktür. Allahü teâlâ, bunu ancak dilediğine nasip eder. Onun nîmetleri pek çoktur. Hâce Nakşibend buyurdu ki: (Biz, cenâb-ı Hakkın fadlına, ihsânına kavuştuk). Allahü teâlâ, bizi ve sizi, bu büyükleri sevmekle şereflendirsin ve yollarında bulundursun! Âmîn.