Birinci Cild Yüzdoksanüçüncü Mektub

Tarih: 2015-01-22 | Yazar : İmam-ı Rabbani (kuddise sirruhu) | Kategori: Tasavvuf

Bu mektûb, seyyid Ferîd hazretlerine yazılmıştır. Ehl-i sünnet îtikatına göre inanmak lâzım olduğu, fıkh bilgilerini öğrenmenin önemi bildirilmektedir:

Allahü teâlâ yardımcınız olsun! İşlerinizi kolaylaştırsın! Ayb ve çirkin olan şeylerden korusun!

Âkıl ve bâliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Allahü teâlâ, o büyük âlimlerin çalışmalarına bol bol sevap versin! Âmîn. Kıyâmette Cehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmaya bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir. [Onların yolunda gidenlere (Sünnî)denir.] Resûlullahın ve Eshâbının yolunda gidenler, yalnız bunlardır. Kitaptan, yâni Kur'an-ı kerimden ve Sünnetten, yâni hadis-i şeriflerden çıkarılan bilgiler içinde kıymetli, doğru olan yalnız bu büyük âlimlerin, Kitaptan ve sünnetten anlayıp bildirdikleri bilgilerdir. Çünkü her bid'at sahibi, yâni her reformcu ve her sapık kimse, bozuk düşüncelerini, kısa aklı ile, Kitaptan ve sünnetten çıkardığını söylüyor. Ehl-i sünnet âlimlerini gölgelemeye, küçültmeye kalkışıyor. Demek ki, Kitaptan ve sünnetten çıkarıldığı bildirilen her sözü, her yazıyı doğru sanmamalı, yaldızlı propagandalarına aldanmamalıdır.

Ehl-i sünnet vel-cemaat âlimlerinin bildirdiği doğru îtikadı açıklamak için, büyük âlim Tür Püştî hazretleri bir kitap yazmıştır. (El-mu'temed) adındaki bu kitabı çok kıymetlidir ve açık yazılmıştır. Kolayca anlaşılabilir. Toplandığınız zamanlarda bu kitabı okuyunuz. Fakat, bu kitapta, her bilgi, mantık yolu ile isbât edilmiş olduğundan uzamış ve genişlemiştir. Öğrenilmesi ve inanılması herkese çok lâzım olan bilgileri kısaca anlatan bir kitap olsaydı daha uygun ve daha faydalı olurdu. Bu arada fakirin de, Ehl-i sünnet vel-cemaat îtikatını kısa ve açık olarak yazmak hâtırıma geldi. Eğer yazmak nasip olursa, size de gönderirim.

[(Saadet-i Ebediyye) ve (Herkese Lâzım Olan Îman) adındaki kitaplarda, Ehl-i sünnet îtikadı açık olarak bildirilmiştir. Hakîkat Kitabevinden alınarak okunmasını ve herkesin okumasına ön ayak olunmasını tavsiye ederiz.]

Îtikatı düzelttikten sonra helâl, haram, farz, vâcib, sünnet, mendûb, mekruh olan şeyleri de fıkh kitaplarından öğrenmek ve her işi bunlara göre yapmak da lâzımdır. Talebeden birkaçına emir buyurunuz da, fârisî dilinde yazılmış fıkh kitaplarından birisini, toplandığınız zaman okusunlar. (Mecmû'a-i Hânî) ve (Umdet-ül-islâm) adındaki kitapları okumak çok uygun olur. [Umdet-ül-islâm fârisîdir. Müellîfi Abdülazîzdir. 1989 da Hakîkat Kitabevi bastırmıştır.]

Allah korusun, îtikat edilecek şeylerde, bir sarsıntı olursa, kıyâmette, Cehennemden hiç kurtulmak olmaz. Îtikat doğru olup da, işlerde gevşeklik olursa, tevbe ile ve belki tevbesiz de affolunabilir. Eğer affolunmazsa, Cehenneme girse bile, sonunda yine kurtulur. Görülüyor ki, işin aslı, temeli, îtikadı düzeltmektir. Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr buyurdu ki, (Bütün iyi hâlleri ve buluşları bize verseler, fakat Ehl-i sünnet vel cemaat îtikatını kalbimize yerleştirmeseler, hâlimi harap, istikbâlimi karanlık bilirim. Eğer bütün haraplıkları, çirkinlikleri verseler ve kalbimizi Ehl-i sünnet îtikadı ile süsleseler hiç üzülmem). Allahü teâlâ, bizi ve sizi, Ehl-i sünnet îtikatından ayırmasın! İnsanların efendisi hurmetine duâmızı kabûl buyursun! Âmîn!

Lâhordan gelen bir talebe, şeyh Ciyûnun [yâni şeyh Ferîd hazretlerinin] eski Nahhâs câmiinde Cuma namazı kıldığını söyledi. Meyân Refi'uddîn, şeyhin iltifâtına kavuştuktan sonra, kâdı şeyh Ciyûnun, kendi bahçesinde bir câmi yaptırdığını söyledi. Böyle haberleri işittiğimiz için, Allahü teâlâya hamd olsun! Allahü teâlâ böyle iyi işleri arttırsın! Saygı taşıyanlarınız, böyle haberleri işitince çok, hem de pekçok sevinmekteyiz.

Muhterem Seyyid hazretleri! Bugün, müslümanlar kimsesiz kaldı. İslâmiyete yardım için, bugün bir çiteyl [yâni ufak bir gümüş] vermek, binlerce altın vermiş gibi kıymetli olur. Hangi tâlihli kimseye bu büyük nîmeti ihsân ederlerse, ona müjdeler olsun! Dînin yayılmasına, islâmiyetin kuvvetlenmesine çalışmak, her zaman iyidir ve kim olursa olsun, böyle çalışan, cihâd sevabına kavuşur. Fakat, islâm düşmanlarının her yandan saldırdığı bu zamanda, Ehl-i beyt-i nebevîden olan siz kahramânların yardım etmesi, elbette daha iyi, daha güzel olur. Çünkü Allahü teâlâ, islâmiyet gibi en büyük nîmetini, kullarına, sizin yüksek ceddiniz ile gönderdi. Sizin yardımınız, kendi yaptığı şeye yardım etmek olur. Başkalarının yardımı ise böyle olmaz. Resûlullaha tâm vâris olabilmek, bu büyük işi yapmakla olur. Resûlullah Eshâbına karşı buyurdu ki, (Siz, öyle bir zamanda geldiniz ki, Allahü teâlânın emirlerinin ve yasaklarının onda birini yapmaz iseniz, helâk olur, Cehenneme gidersiniz. Sizden sonra öyle müslümanlar gelecek ki, Allahü teâlânın emirlerinin ve yasaklarının onda birini yapabilseler, Cehennemden kurtulurlar). İşte bizim zamanımız, o zamandır ve müjdelenenler de şimdiki müslümanlardır. Fârisî beyt tercümesi:

Saadet topu ortaya kondu.

Topu kapan yok, erlere n'oldu?

Bu yakınlarda, mel'ûn Guvendval kâfirinin öldürülmesi çok güzel oldu. Onun ölümü, Hindûların burunlarının kırılmasına sebep oldu. Ne niyetle olursa olsun, niçin öldürüldü ise öldürülsün, islâma saldıranların alçalması, müslümanlar için bir kazançtır. O kâfir öldürülmeden önce rü'yâda devlet reîsimizin, kâfirlerin liderlerinin başını kestiğini görmüştüm. Doğrusu o kâfir, düşmanların önderi ve kâfirlerin şefleri idi. Allahü teâlâ, o alçakları yardımsız bıraksın!

İslâmiyetin ve müslümanların yükselmesi, kâfirlerin ve kâfirliğin kıymetten düşmesine, aşağı olmasına bağlıdır. Allahü teâlâ, zimmîlerden cizye almağı emreyledi. Onlardan bu vergiyi almak, onları aşağı kılmak içindir. Kâfirler ne kadar yükselirse, müslümanlar da o kadar alçalır. Bu inceliği iyi anlamalıdır. Çok kimse, bu bağlılığı anlıyamıyor. Bu yüzden dinlerini yıkıyorlar. Tevbe sûresinin yetmişüçüncü âyetinde meâlen, (Ey sevgili Peygamberim ! Kâfirlerle ve münâfıklarla cihâd et, döğüş! Onlara sert davran!) buyuruldu. Kâfirlerle döğüşmek, onlara sert davranmak, dinde zarûrî lâzımdır. Yâni îmanın şartıdır. [Fakat, cihâdı hükûmet yapar. Devletin ordusu yapar. Müslümanların cihâdı, asker olarak hükûmetin verdiği vazîfeyi yapmaktır.] Geçen senelerde, yayılmış olan kâfirlik alâmetlerinden şimdi, ötede beride kalmış bulunması, müslümanlara çok ağır gelmektedir. Bugün, her müslümanın birinci vazîfesi, o alçakların kötülüklerini ahbâblarına anlatmaktır ve küfür alâmetlerinin millet arasından kalkmasına çalışmaktır. Bu kötü alâmetlerden ötede beride görülmesi, belki de bunların kötülüğünü anlamamaktan ileri gelmektedir. Elinizden gelirse güvendiğiniz din adamlarına haber yollayınız. Bu kâfirlik alâmetlerini, millete duyursunlar. İslâmiyetin emirlerini bildirmek için, hârika işler yapmak, kerâmet sahibi olmak şart değildir. Bilenlerin, bilmiyenlere öğretmeleri lâzımdır. Elimde gücüm, kuvvetim yoktu da, islâmiyetin yasak ettiği şeylerin kötülüklerini söyliyemedim diyerek, özr ve behâne ileri sürmek, kıyâmette insanı azâbdan kurtaramıyacaktır. İnsanların en iyileri olan Peygamberler islâmiyetin emirlerini, yasaklarını bildirirlerdi. Ümmetleri mucize isteyince, (Mucizeleri, Allahü teâlâ yaratır. Bizim vazîfemiz Onun emirlerini bildirmektir)buyururlardı. Allahü teâlâ dilerse, ümmetlere merhamet ederek, inanmaları, saadete kavuşmaları için, o ânda mucize yaratırdı. Her ne olursa olsun, islâmiyeti bildirmek, gençlere öğretmek, faydalarını açıklamak, düşmanların yalanlarını, iftirâlarını cevaplandırmak elbette lâzımdır. Bilenler, bildirmezlerse, cezâdan, azâbdan kurtulamıyacaklardır. Bu vazîfeyi yaparken, fitne çıkarmamaya, dikkat etmelidir. Dikkat ile çalışırken, kendine bir sıkıntı gelirse, bunu nîmet bilmelidir. Peygamberler Allahü teâlânın emirlerini bildirirlerken, görmedikleri sıkıntılar, çekmedikleri işkenceler kalmadı. Onların en üstünü buyurdu ki, (Hiçbir Peygambere, benim çektiğim eziyyet çektirilmedi). Fârisî beyt tercümesi:

Ömür geçti, derdimi anlatmak bitmedi,

Bitireyim artık, gece devam etmedi.

Vesselâm.