Çöle İnen Nur-1

Tarih: 2015-01-27 | Yazar : Necip Fazıl Kısakürek | Kategori : Genel

Sofra...Etrafında Allah Resullerinin dizildiği sofra... Ve bu sofrada başköşe... Sen! İnsanın hakikati... Sır... Kâinatın en çetin sırrı... Bir de misilsiz insan ki, onun hakikatinde, mahlûk, artık son haddine ulaşır.Onun hakikatinde, mahlûk tükenir, fakat Allah başlamaz. O da sen?...

Yaradan... Ve onun en güzel eseri... Zâtiyle tek olan Yaratıcı'nın, koskoca insan ehramında ve en yüksek noktada halkettiği insan... Sen! Evet, sen! Senin bana inandırdığın ve seni bana inandıran Allah, öz dilinle hitap etmiş sana ve demiş ki:

«SEN OLMASAYDIN, SEN OLMASAYDIN,

ÂLEMLERİ YARATMAZDIM!»

Sana, işte bu Allah kelâmının sonsuz kılavuzluğu içinde inanıyorum! Sana inanmış, inanmakta ve inanacak olanlar, deniz kıyılarında kum misali... Ben de bu hudutsuz yığında bir kum tanesiyim.Sana inanan herkes, göz alabildiğine geniş bir sed üzerinden eşsiz bir manzara seyreder gibi, seni, oldukları yerden, yerlerinin görmek ve bilmekte verdiği imkânların gözlüğünden seyrediyor.Bense Allah'a hamdediyorum ki, o kum tanesine, uzun zaman çilesini çektiğim bir takım idrâk mahremiyetlerinin «Yakın»a açılmış yakıcı penceresinden gösterdi.Keşke sahiden, ipek topuğunu bir kere öpebilmiş bir kum tanesi olsaydım!..

Evet...

Ben seni Allah'ın yalnız habercisi ve ana yola çağırdığı Resulü olarak değil; boşluğu ve yıldızları, zamanı ve mekânı, mesafeleri ve istikametleri, canlı ve cansız, maddeleri ve maddesiz her şeyiyle bütün kâinatın bu en güzel eser etrafında halkalanması ve onun yüzü suyu hürmetine yaratılmış olması için yarattığına inanıyorum! Sen; var oluşunun şerefine, Allah'ın topyekûn varlığı hediye ettiği ilk ve son Varlık Nuru! İnanmak dedim de hatırıma geldi: Bu ne zor ve ne kolay iş! Kim inanır ve kim inanmaz? Tebeşirle kondurulmuş bir nokta kadar basit ye sefil bir köylü inanır. Yük altında iki büklüm, akşama kadar solumaktan başka bir hayatiyeti olmayan bir hamal inanır.

Yahut...Eline aldığı her lokma ekmeği, zikir ve teşbihini dinlemeden ağzına almayan o «Şeyh-i Ekber» inanır ki, mücerret riyaziye cehdini, Âdem Baba'dan kıyamet gününe kadar gelecek bütün insanların yüzlerini çizmeyedek götürmüştür.

Beyninin her atomu bir güneş kadar ışıklı o «İmam-ı Rabbani» inanır ki, Allah'ı bulmaya doğru her atılışında gizli bir put diken aklın türettiği putlar ormanını, yine akıl baltasiyle devirmiş, böylece yine aklın atabileceği en uzun adımı atmış ve baltasının parlak yüzüne, dünyanın en güzel sözü olan «Allah ötelerin ötesi; ötelerin ötesinden de ötesi, ondan da ötesi, her ötenin ötesi...» düsturunu yazmıştır.

Kerametler Sarayı'nın haşmetlisi o «Şah-ı Nakşibend» inanır ki, akşam üstü, at sırtında bir ovayı geçerken, yanındaki müridi korkmasın diye güneşi sımsıkı ufka bağlamış, batmasına izin vermemiş ve dehşetle titreyen müridine :

— Bunlar tarikatın oyunlarıdır; gaye bu değil!

Karşılığından fazla ipucu göstermemiştir.

Ve nihayet sen inanırsın...

Ötesi var mı? Ya en aptal, ya en akıllı inanır. Aptal da ne demek? Tam akıllılık kabil mi ki tam aptallık mümkün olsun? Aptal dediğimiz çok defa üstüne hiçbir yazı yazılmamış boş kâğıda benzer. Mademki boştur, güzeli bulamamıştır. Fakat mademki yine boştur, çirkinden kurtulmuştur. Aptalın şuuraltı veya şuurüstü kavrayişiyle bulunmuş, kimbilir ne erişilmez hakikatleri var! Hakikî aptal, o boş kâğıdın üzerine hiçbir şey yazmamış olan değil, saçma - sapan, kör - topal, yalan -yanlış şeyler karalamış ve onlara sımsıkı sarılmış olandır.Yâni, aptallıktan yola çıkıp akla varmamış ve yarı yolda kalmış idrâk cücesi...İşte bu korkunç örnek, gördüğünü gördüğünden ibaret bilen, her şeyi ve her hâdiseyi beş duygu sınırında başlıyor ve bitiyor sanan, hiçbir şeye ne kâmil bir şüphe, ne de kâmil bir imânla bakamayan, bu ikisi ortası havsalacıktır ki, hakikî aptaldır ve Allah'a inanmaz.

İnanmak, ya çok üstün, kendi kendini kül edecek kadar üstün bir akıl davasıdır; yahut, yarı yolda bangır bangır iflâs eden aklın her türlü desteğinden mahrum, fakat gizli bir ruh feyziyfe gayesini sezmiş ve fikir kargaşalığından kurtulmuş sâf ve basit adam işi...Belki de «sâf» kadar güzel bir mefhumu, bilmeden, onun için basit insanlar hakkında kullanıyoruz.Allah, ancak en ileri dereceye çıktığı zaman akılsızlığını anlayan şu akılsız aklın belâsını versin!Sen, mukaddes hedef; Haktan gelen aşkın hedefi!..Sen, en ileri rütbe; Allah'ın Sevgilisi olmak mertebesi!..Sen, en güzel insan; güzeller güzeli insanoğlunun en güzeli!..Güzelliğinin büyüsüne mıhlanmak, sonra hummalılar gibi hep onu sayıklamak dururken, mukaddes mevzuuna bâzı dâvalarımı ve öfkelerimi kattığım için beni hoşgör!.. Ben bir şâirim...

San'ata, yalnız Allah'ı aramak, onun mahrem ülkesi meçhuller eleminin karanlıkları içinde rüyalardan daha zengin fener alayları tertiplemek ve eşyanın takındığı duvakları birer birer kaldırmak gayesini biçtiğim gün, sanki boynumda «Mutlak hakikatnten bir kement sezer gibi oldum. Bu kement beni çekti ve senin önünde durdurdu: — Kapi burasıdır; başka her kapı kapalı! Vaktâ ki, bu böyle oldu, sen benim herşeyim oldun. Ey, bütün mucizeleri içinde en hayran olduğum mucizesi  diye, ömründe bir defa bile kahkahayla gülmemiş olmasını gösterebileceğim mahzun  Peygamber!..

Ey, Allahın, Kur'ânda hâs ismiyle ve nida edatiyle bir kerecik bile hitap etmediği haya ve edeb kaynağı!..Ey, Allah kelâmına mecra bir çift kudsî dudağın sahibi!..Dedim ki, ben bir san'atkârım... Ve ne tarih yazmak, ne arz tabakalarını mikroskop camında incelemek, ne de dört taş duvar arasında istif edilmiş ve son yazıcısı toz - toprak olmuş kitaplara bekçilik etmek, benim vazifem...




Etiketler:


Yazarın (Necip Fazıl Kısakürek) Diğer Yazıları

  • Çöle İnen Nur-4

    2015-10-22

    Akıl, bu zaman ve mekân dışı tecelliye, başını eğip teslim olur mu? Mutlaka karıştırmak, kurcalamak, adi kıymet mantığından bir te'vil koparmak ister.

  • Çöle İnen Nur-3

    2015-03-19

    Bu meydanda, bakalım kim en çok ve en güzel kendi kendinden geçebildi? İşte sınır, işte at, işte meydan!..

  • Çöle İnen Nur-2

    2015-02-04

    Böyleyken, hayatını yazmayı murad edindim. Hayatını...

  • Çöle İnen Nur-1

    2015-01-27

    Sofra...Etrafında Allah Resullerinin dizildiği sofra...

  • Çocuktum. 6-7 yaşlarında var yoktum. Bir Ramazan günüydü. Çemberlitaşta oturduğumuz büyük Konaktan 

  • Erkeklerin gözünde merhamet, kadınlarının gözünde iffet, gençlerinin gözünde saffet, yaşlılarının gözünde şefkat kalmamış olan şehir… 

  • Benim Halim

    2013-05-26

    Evet, bizzat ben gazeteciyim; ve Allah’a şükür Tanzimattan beri gelen, menfi tarafından galip ve hakim örnekler arasında, bu milletin ruhuna bağlı ve rüyasına ilişik, sahici, belki de ilk, dünya görüşünün mimarı ve davacısıyım.

  • Ben

    2013-05-25

    Allah ‘ben’ kelimesinin belasını versin! Tevekkeli,cihanın en büyük velîlik derecesini bize dünya gözüyle göstermiş olan Esseyyid Abdülhakîm Efendi Hazretleri,bir eserlerinde şöyle buyurmadılar:

  • O ve Ben

    2013-02-20

    Efendim! Benim Efendim! Benim, güzellerin güzeli Efendim!Vaktiyle: «keşke bu kadar zeki olmasaydın!» buyurduğun adamın beynini, zerre zerre kıskaca alıp atom gibi çatlattıkları bu hengâmede, eminim ki, her dem beraberimde, her ân baş ucumdasın…

  • Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin şahsiyetleri vesilesiyle, Müslümanlar, hatta suna veya buna mensup olanlar için son derece faydalı gördüğüm bu ince noktaları yerli yerine oturttuktan sonra iddiama gelebilirim: