İki Kavram

Tarih: 2016-02-17 | Yazar : Seyyid Ahmed Arvasi | Kategori : Genel

İslâm’ın iki mukaddes kavramı… “Şeriat” ve “Tasavvuf… “

Bu kavramlar üzerinde, yalan yanlış bir sürü yorum yapılmış, insanlarımız aldatılmak istenmiştir. O halde, şeriat ve tasavvuf ne demektir? Kısaca açıklayalım.

Şeriat “edille-i şer’iyye” (Kitap, Sünnet, icma’ ve Kıyas) ile ortaya konan, müslümanların yapması ve yapmaması gereken işleri bildiren “İslâm nizamı”dır. İslâm dininde “akaid” (temel inançlar) ve “ilm-i fıkıh” (müslümanlann yaşayışlarını tanzim eden ilim) adı altında ele alınan her mesele, “şeriat” kavramı içindedir. Kısaca, şeriat, bir müslümanın inançlarını, ibadetlerini, yaşayışını ve “eylemlerini” murakabe eden sistemdir.

Ahmet Cevdet ve arkadaşlarının bir şaheser olarak “tedvin ettikleri” Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye adlı kitabın (Hicrî 1300. tarihli baskısının) 21. sahife ve 1. maddesine göre, “Fıkıh İlmi” şöyle tarif edilir: (Sadeleştirerek veriyoruz.)

“Fıkıh ilmi ise, şeriat ilminin meselelerini bilmektir. Fıkha ait meseleler, ya ahireti ilgilendiren emirler durumunda olup ibadet hükümleridir; yahut dünyayı ilgilendiren evlenme-boşanma (münakâhat). İnsanlar arasındaki her türlü ilişki (muamelat) ile suçlar ve cezalar (ukûbat) gibi bölümlere ayrılır.”

İslâmiyet’te îman, ilmi, amel ve ihlâsı gerektirir. İlim, İslâmiyeti dosdoğru bilmeyi; amel inançlarını yaşamayı; ihlâs ise samimî bir aşk ve vecd adamı olmayı, her türlü gösteriş ve riyadan uzak olarak dini heyecan duymayı ifade eder.

Tasavvuf ise, “şeriatın sınırları” içinde kalmak şartı ile yine samimî bir aşk, vecd ve heyecan ile “dinin özüne”, esrarına ve zevkine “kemâl-i edeb” ile ulaşma gayretini ifade eder. Kur’ân-ı Kerîm’de “mukarrabîn” (Allah’a yakın olanlar) olarak övülen ve “Allah’ın velî kulları” olmakla sıfatlanan kişiler, işte dinimizde böylece yücelen kimselerdir. Böyleleri Kur’ân-ı Kerîm’de “Haberiniz olsun Allah’ın veli (kul)ları için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun olacak değillerdir” diye sevgi ve müjde ile anılmaktadırlar, (Bakınız, Yûnus Sûresi: Ayet: 62).

Görülüyor ki. şeriat ve tasavvuf, İslâm dîninin, bir mü’mini, dıştan kuşatması ve içten fethetmesidir. Şeriat ile disipline olan müslüman, tasavvuf ile vicdanileşir. Bunlar zıt şeyler değildir. ‘Birbirini tamamlıyan “şekil” ve “muhteva”dan ibarettir. Bu sebepten müslümanların “şeriatçı” ve “tarikatçı” adı altında bölünmesine çalışanlar, gaflet içinde değillerse ihanet halindedirler.

İslâmiyeti, sadece, bir dış disiplin zanneden aşksız, vecdsiz ve heyecansız ham ve kaba yobaz da, şeriatı inkâr eden, başıboş ve sefil “sahte sofi”ler de İslâmiyeti temsil edemezler. Tarihimizde birincisi “yobazlık”la, İkincisi “zındıklık” ile suçlanmıştır.

Din eğitim ve öğretiminde, İslâmiyet’in bu “dış” ve “iç” disiplinine gerekli önem verilmelidir. Akaid ve Fıkıh kadar tasavvufa yabancı kalınmamalıdır. Türk ve İslâm dünyasında yetişen gerçek ve yüce “mutasavvıflar” ve onların fert ve cemiyet terbiyesindeki değerleri kavranmalıdır. Ülkede gerçek, ciddî ve resmî bir “din eğitimi” yaygınlaştırılmalı ve plânlanmalıdır. Bu yapılmazsa, iç ve dış düşmanlar harekete geçer, tertemiz dinî hayat perişan edilmekle kalmaz, devlet de, cemiyet de, ferd de büyük zararlara maruz kalır.

 

 




Etiketler: Şeriat, Tasavvuf, Seyyid Ahmet Arvasi, Türk-İslam Ülküsü


Yazarın (Seyyid Ahmed Arvasi) Diğer Yazıları

  • İslâm terbiyesinde “medreseler” kadar “’tekkelerin” de mühim bir yeri vardır

  • “Şeriat”, müminleri, dıştan, “tarikat” İçten “disipline ederdi”. Bu sebepten “medrese” ile “tekke ve dergâhlar” arasında bir “çatışma” değil, işbirliği esastı. 

  • "Türk milleti, yeni ihtida etmiş bir millet değildir. O en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuştur.

  • Tasavvuf ve Terbiye

    2016-02-22

    İslâm’da “sofî” kelimesinin menşei etrafında mühim tartışmalar cereyan etmiştir. Bizi, bu tartışmalar pek fazla ilgilendirmemektedir

  • İki Kavram

    2016-02-17

    İslâm’ın iki mukaddes kavramı… “Şeriat” ve “Tasavvuf… “

  • İslâm'da din, itibari, milli, mahalli veya beynelmilel bir değer değildir. İslâm, bütün zaman ve mekânların dini olarak âlemşümuldur. 

  • Hür İnsan

    2014-02-18

    Sayılarda anlaşmak kolaydır da, kelimelerde ve kavramlarda anlaşmak zordur. Bu sebepten ilim adamları, matematiği yalnız bir ilim olarak değil, "metodoloji" olarak da ele almışlardır.  

  • "Düşünen insana" saygı duyulur. "Şartlanmış insan" saygıya değer bulunmaz. Düşünen insan araştıran, "hakikate" özlem duyan kimsedir. 

  • Bundan 40 sene önce idi.Ailece Erzurum'da oturuyorduk.Ben,ortaokul son sınıfta idim.Evimiz misafirsiz kalmazdı.Akraba, eş ve dostumuz az değildi.

  • “Seni çok özledik. Galiba, derin yaralarından kan sızarak şehadet şerbetini içmeye yaklaşan bir mücahidin, bir yudum serin suya iştiyakından daha fazla bir özlem içindeyiz. 

  • Biz, genç okuyucularımıza, Batılı düşüncenin esaslarını kısaca anlatacağız. "Vahyin aydınlığından" kaçarak kendi "idrakini" gerçeğin mihengi sanan, Nietzsche' (Niçe) nin "trajik adamı", yani bir bakıma Batılı filozof, saçlarını ve sakalını yolarak düşünüyor: Acaba bilginin kaynağı objeler (esya) mi, yoksa "insan zihni" mi? İşte, her rengi ile Batı filozofisinin dimağını eriten, çatışmalara sebep olan, koskoca "felsefe tarihini" meydana getiren "temel soru" bu olmuştur. Evet bilginin kaynağı, "objet" mi, yoksa "sujet" mi? Varlığın mahiyeti nedir?

  • Fikir Sistemi

    2013-04-18

    Ülkemizde, nasıl meydana geldiği ayrı bir tartışma konusu olan "kavram kargaşalığı" belası yüzünden, gerçekten anlaşmak zorlaşmıştır. Sistem, doktrin, program, plan, strateji.. gibi kavramlar içiçe girmiş, çok defa birbirlerinin yerine kullanılır duruma getirilerek zihinler karıştırılmıştır. Oysa, bunlar farklı şeylerdir.

  • Âlem, bir «Kitab-ı Ekber» (en büyük kitabı) dir. Yer ve gökler, bu kitabın sahifeleri, maddî, hayatî ve ruhî tezahürleri ile bütün varlık ve olaylar ise, bu kitaba yazılmış «mesajları» yahut Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile «âyetleri» ifade ederler. Bu büyük kitabın muhatabı da «düşünen insan»dır. Düşünen insanın rehberi de akla yol gösteren ve onu vahyin aydınlığında yürüten «Kitabullah» tır

  • Madde, hayat ve ruh, itibarî (relatif) varlıklardır, Mutlak Varlık ise sadece Allah...İtibarî ve izafî varlıklar, yokolan varlıklar demek değildir. Varlıklarını Mutlak Varlığa borçludurlar. O'nunla vardırlar, O'nunla varlıkta durmaktadırlar

  • Kur'ân-ı Kerîm'in muhatabı, herhangi bir kavim, zümre ve sınıf değildir. O, bütün âlemlere ve bütün insanlara hitap eder. Yüce Kitabımız'da sıksık« Ya! Ben-i Âdeme.» (Ey! Adem-oğulları) ve «Ya! Eyyühennasü» (Ey! İnsanlar) hitabına rastlarız...

  • Felsefe» ayrı şeydir. «Din» ayrı şeydir. Bunlar arasında fark bulamayanlar, ya cahildir, yahut ard niyetli...

  • İnsanlardan gayrı varlıklar, sanki bilmekten çok bilinmek için yaratılmışlardır. Onlar. insan gibi bilmenin çilesini yaşamıyorlar.

  • İnsanlığın içinde bulunduğu “ahvalı” düşündüm de Şanlı Peygamberimi ve 0’nun aziz kadrosunu özledim. Şu anda, hepimiz, o’na ne kadar muhtacız!

  • Bir milletin hayatında "aydınların" çok önemli bir yeri vardır. Bir millet, sayıca ne kadar çok, kültürce ne kadar zengin olursa olsun, kendine öncülük edecek "aydın kadrolara" muhtaçtır.

  • İslâm dini, kendinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik eder ve hepsini saygı ile anar.Bununla beraber, Bu yüce peygamberlere ait tebliğlerin bozulduğuna ve artık işe yaramaz duruma getirildiğine inanır.

  • İslam'da Tasavvuf

    2012-12-28

    İslâm'da tasavuf, ne Budizmin «Nirvanasına», ne Hıristiyanların «mistisizmine», ne Yahudi'nin «kabalizmine», ne Auguste Comte'un «insanlık dinine», ne de Spinoza'nın «panteizmine» benzer. Böyle bir benzerlik arayanlar, ya cahil olmalı, yahut ard niyetli...