Mutlak Varlık Sadece Allahtır

Tarih: 2013-02-26 | Yazar : Seyyid Ahmed Arvasi | Kategori : Genel

Madde, hayat ve ruh, itibarî (relatif) varlıklardır, Mutlak Varlık ise sadece Allah...İtibarî ve izafî varlıklar, yokolan varlıklar demek değildir. Varlıklarını Mutlak Varlığa borçludurlar. O'nunla vardırlar, O'nunla varlıkta durmaktadırlar. İtibarî ve izafî varlıklar, ne «hiç» tirler, ne de «hep»; onlar, sıfır da olamazlar, sonsuz da olamazlar.

Hayat ve ruh konusundaki görüşlerimizi ileride açıklamak üzere, biz, şimdilik, madde ve üç boyutlu varlıklar ve tezahürlerine, neden «mutlak» gözü iie bakamadığımızı açıklamaya çalışalım. 

«Mutlak» olan iki şeyden söz edilebilir: Birincisi «Mutlak Varlık», ikincisi de «mutlak yokluk». Mutlak Varlık Allah'tır, mutlak yokluk ise «yok»tur. İslâm'da Allah, benzeri ve zıddı olmayan varlıktır. İslâm, «Mutlak Varlık»ta var olma cehdini getirdiği halde, Budizm, «mutlak yoklukta» tükenme ıstırabını savundu. Oysa varlıktan hiçliğe (Nirvanaya) giden bir yol yoktur. İslâm'a göre: «Herşey Allah'tan geldi, yine Allah'a dönecektir.»

Mutlak Varlık olan Allah, sonsuz ve tükenmez varlık olduğundan üç boyuta veya üç boyutlu varlık tezahürlerine irca edilemez. Yahut madde ve tezahürleri, mutlak varlık itibar edilemez. Çünkü, üç boyutlu varlık tezahürleri sınırlı, dolayısı ile bir yerde tükenmesi gereken varlık dalgalanmalarıdır. Üç boyutlu varlık tezahürlerini istediğiniz kadar ufalayın, daima üç boyutlu kalacaklarından sıfıra (hiç'e) dönüşemezier. Yine istediğiniz kadar büyütün «sonsuzlaşamazlar». Görülüyor ki, üç boyuttan sıfıra da, sonsuza da gidilemez. O halde, üç boyutlu varlıklar ve her türlü maddî varlık, ister tek başlarına, ister toptan düşünülsünler, her durumda sınırlı varlıklardır.

Bu açıdan bakılınca, şayet kâinatımız, üç boyutlu parçacıkların ve varlık tezahürlerinin bir kompozisyonu ise, hiç şüphesiz o da sonludur ve sınırlıdır. Sınırlı varlıkları, istediğiniz kadar üstüste, yanyana getiriniz veya düşününüz, daima sınırlı kalacaklardır.Boşuna yorulmayınız, sınırlı tuğlalarla «sonsuzluk duvarını» öremezsiniz. Ayrıca, sınırlı idrakinizin sınırlarına sonsuzluk adını vermek vehminden vazgeçiniz. Kâinatımız, maddeden inşa edilmişse, mutlaka sınırlıdır. Materyalizmin bu konuda iki önemli çelişkisine işaret etmek gerekir: Birinci çelişme, sınırlı değerlerle sonsuza ulaşma çabasıdır. İkinci çelişme de, maddeyi mutlak ve temel varlık kabul ettikten sonra, aynı zamanda bunların üç boyutlu (dolayısı ile sınırlı varlık) olduklarını kabul etmeleridir. Bu durum, ister istemez onları, yoklukla çevrili varlık çelişkisine düşürecektir. 

İnsan, ancak Allah'a inanmakla Mutlak Varlık şuuruna ulaşabilir; çelişkisiz «sonsuz varlık» kavramını edinebilir. Allah, mutlak varlık olarak, varlığı ile sonsuzluğu ifade ettiğinden «yokluğu imkânsız» kılmakta, «zât» ve «sıfatları» ile tükenmeyen yegâne varlık olmaktadır. Allah, sonsuz varlık olduğundan bir tanedir. Birden fazla sonsuz varlık olamaz. Çünkü, biri diğerini sınırlamış olurdu. Allah «ahad» (bir) dir. Bu, İslâm'ın vazgeçilmez, temel prensibidir. Müslüman, beş duyu ile yakalanmayan, tasavvur edilemeyen «bir tek Allah'a» inanır ve iman, «gaybe» (gizli olana) dır. Allah, tek ve mutlak varlık olduğundan, herhangi bir yabancı etkiye maruz kalamayacağından yegâne mutlak irade sahibi olan varlıktır. 




Etiketler: Seyyid Ahmed Arvasi


Yazarın (Seyyid Ahmed Arvasi) Diğer Yazıları

  • İslâm terbiyesinde “medreseler” kadar “’tekkelerin” de mühim bir yeri vardır

  • “Şeriat”, müminleri, dıştan, “tarikat” İçten “disipline ederdi”. Bu sebepten “medrese” ile “tekke ve dergâhlar” arasında bir “çatışma” değil, işbirliği esastı. 

  • "Türk milleti, yeni ihtida etmiş bir millet değildir. O en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuştur.

  • Tasavvuf ve Terbiye

    2016-02-22

    İslâm’da “sofî” kelimesinin menşei etrafında mühim tartışmalar cereyan etmiştir. Bizi, bu tartışmalar pek fazla ilgilendirmemektedir

  • İki Kavram

    2016-02-17

    İslâm’ın iki mukaddes kavramı… “Şeriat” ve “Tasavvuf… “

  • İslâm'da din, itibari, milli, mahalli veya beynelmilel bir değer değildir. İslâm, bütün zaman ve mekânların dini olarak âlemşümuldur. 

  • Hür İnsan

    2014-02-18

    Sayılarda anlaşmak kolaydır da, kelimelerde ve kavramlarda anlaşmak zordur. Bu sebepten ilim adamları, matematiği yalnız bir ilim olarak değil, "metodoloji" olarak da ele almışlardır.  

  • "Düşünen insana" saygı duyulur. "Şartlanmış insan" saygıya değer bulunmaz. Düşünen insan araştıran, "hakikate" özlem duyan kimsedir. 

  • Bundan 40 sene önce idi.Ailece Erzurum'da oturuyorduk.Ben,ortaokul son sınıfta idim.Evimiz misafirsiz kalmazdı.Akraba, eş ve dostumuz az değildi.

  • “Seni çok özledik. Galiba, derin yaralarından kan sızarak şehadet şerbetini içmeye yaklaşan bir mücahidin, bir yudum serin suya iştiyakından daha fazla bir özlem içindeyiz. 

  • Biz, genç okuyucularımıza, Batılı düşüncenin esaslarını kısaca anlatacağız. "Vahyin aydınlığından" kaçarak kendi "idrakini" gerçeğin mihengi sanan, Nietzsche' (Niçe) nin "trajik adamı", yani bir bakıma Batılı filozof, saçlarını ve sakalını yolarak düşünüyor: Acaba bilginin kaynağı objeler (esya) mi, yoksa "insan zihni" mi? İşte, her rengi ile Batı filozofisinin dimağını eriten, çatışmalara sebep olan, koskoca "felsefe tarihini" meydana getiren "temel soru" bu olmuştur. Evet bilginin kaynağı, "objet" mi, yoksa "sujet" mi? Varlığın mahiyeti nedir?

  • Fikir Sistemi

    2013-04-18

    Ülkemizde, nasıl meydana geldiği ayrı bir tartışma konusu olan "kavram kargaşalığı" belası yüzünden, gerçekten anlaşmak zorlaşmıştır. Sistem, doktrin, program, plan, strateji.. gibi kavramlar içiçe girmiş, çok defa birbirlerinin yerine kullanılır duruma getirilerek zihinler karıştırılmıştır. Oysa, bunlar farklı şeylerdir.

  • Âlem, bir «Kitab-ı Ekber» (en büyük kitabı) dir. Yer ve gökler, bu kitabın sahifeleri, maddî, hayatî ve ruhî tezahürleri ile bütün varlık ve olaylar ise, bu kitaba yazılmış «mesajları» yahut Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile «âyetleri» ifade ederler. Bu büyük kitabın muhatabı da «düşünen insan»dır. Düşünen insanın rehberi de akla yol gösteren ve onu vahyin aydınlığında yürüten «Kitabullah» tır

  • Madde, hayat ve ruh, itibarî (relatif) varlıklardır, Mutlak Varlık ise sadece Allah...İtibarî ve izafî varlıklar, yokolan varlıklar demek değildir. Varlıklarını Mutlak Varlığa borçludurlar. O'nunla vardırlar, O'nunla varlıkta durmaktadırlar

  • Kur'ân-ı Kerîm'in muhatabı, herhangi bir kavim, zümre ve sınıf değildir. O, bütün âlemlere ve bütün insanlara hitap eder. Yüce Kitabımız'da sıksık« Ya! Ben-i Âdeme.» (Ey! Adem-oğulları) ve «Ya! Eyyühennasü» (Ey! İnsanlar) hitabına rastlarız...

  • Felsefe» ayrı şeydir. «Din» ayrı şeydir. Bunlar arasında fark bulamayanlar, ya cahildir, yahut ard niyetli...

  • İnsanlardan gayrı varlıklar, sanki bilmekten çok bilinmek için yaratılmışlardır. Onlar. insan gibi bilmenin çilesini yaşamıyorlar.

  • İnsanlığın içinde bulunduğu “ahvalı” düşündüm de Şanlı Peygamberimi ve 0’nun aziz kadrosunu özledim. Şu anda, hepimiz, o’na ne kadar muhtacız!

  • Bir milletin hayatında "aydınların" çok önemli bir yeri vardır. Bir millet, sayıca ne kadar çok, kültürce ne kadar zengin olursa olsun, kendine öncülük edecek "aydın kadrolara" muhtaçtır.

  • İslâm dini, kendinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik eder ve hepsini saygı ile anar.Bununla beraber, Bu yüce peygamberlere ait tebliğlerin bozulduğuna ve artık işe yaramaz duruma getirildiğine inanır.

  • İslam'da Tasavvuf

    2012-12-28

    İslâm'da tasavuf, ne Budizmin «Nirvanasına», ne Hıristiyanların «mistisizmine», ne Yahudi'nin «kabalizmine», ne Auguste Comte'un «insanlık dinine», ne de Spinoza'nın «panteizmine» benzer. Böyle bir benzerlik arayanlar, ya cahil olmalı, yahut ard niyetli...