Düşünme Ve Şartlanma

Tarih: 2013-07-01 | Yazar : Seyyid Ahmed Arvasi | Kategori : Genel

"Düşünen insana" saygı duyulur. "Şartlanmış insan" saygıya değer bulunmaz. Düşünen insan araştıran, "hakikate" özlem duyan kimsedir. Şartlanmış insan belli "etkiler" karşısında önceden programlanmış "tepkileri" ve davranışları mekanik olarak yerine getiren bir robottur da ondan. 

"Düşünme" kelimesi, beşer tarihi boyunca, daima her milletin sözlüğünde bulunan çok eski bir kavramdır. Düşünmeyi emretmeyen din, düşünmeyi geliştirmek istemeyen bir eğitim, bilmem tarihte var mi? Yüce ve mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'de belki yüzlerce defa bu emir tekrarlanmıştır. Dinimiz, ister ayakta olalım, ister oturalım, ister yatalım, her durumda düşünmemizi, gerçeği aramamızı emreder: " Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken hep Allah'ı hatırlayıp anarlar ve göklerin, yerin yaradılışı hakkında inceden inceye düşünürler" (Kur'an-ı Kerim, Al-i İmran Suresi, Ayet:191). Düşünmek; dinimizce ibadet sayılmıştır. Mütefekkir'ler toplumumuzda saygı ve itibar görmüştür. Bu müşahedemiz, bütün tarihimiz için doğrudur. 

"Şartlanma"   kelimesi ise, bir terim olarak 20. yüzyılın ilk yarısında Rusya'da doğmuş "materyalist ve komünist" sistemin "eğitim ve öğretim" anlayışını şekillendirmiş bir kavramdır. Lenin ve arkadaşları, "komünist devrimini" hazırlarken, Rus ilim adamı Ivan Pavlov da, o tarihlerde, ruh , şuur, düşünme gibi "psikolojik kavramları" red ediyor. Bunların yerine "refleksoloji"yi koyuyor. "Eğitim ve öğretim, şartlandırmalardan ibarettir" tezini savunuyor, köpekler üzerinde "et" ve "zil" ile çalışmalar yaparak "şartlı tepkiler" kavramlarını geliştirip bunları "insan terbiyesine uygulamak" üzere "devrimcilere" yol gösteriyordu. Görülüyor ki, "şartlandırma", komünist ve materyalist bir eğitim ve öğretim buluşudur ve anlayışıdır. "Bir köpeğin serüvenleri" adı ile televizyonda seyrettiğimiz seri filmdeki "joe" adlı köpek, "belli şartlarda belli mekanik tepki ve davranışlara şartlandırılmış" ve "tetik kelime" söylenir söylenmez gerekenleri bir robot sadakati ile yapmaktadır. İşte materyalizmin ve komünizmin savunduğu "öğrenme ve eğitim psikolojisi(!)" bu espri ve anlayış üzerine oturmuş bulunmaktadır. Komünist militanların da, önünde öfkelendikleri böyle "tetik kelimeler" vardır. Bir komünist, Allah, millet, vatan, mülkiyet.. gibi kavramlar karşısında adeta köpürür, adeta kudurur. Çünkü şartlanmıştır. 

Düşünme ise, böyle değildir. Bir problem karşısında insanların çeşitli hipotezler kurması, bunların ışığında bilgi toplaması, topladığı bilgileri objektivizme ve determinizme uygun bir yoruma tabi tutması ve makul sonuçlara varılması için zihnin soğukkanlı ve sistemli bir çaba içinde bulunmasıdır düşünme. Bunun için tercih edilir. Bununla beraber, insanin hayatında "şartlanmaların" rolü inkar edilemez. Ancak insanın davranışlarında, düşünmeye, şartlandırmadan daha önemli bir yer vermek esastır. İnsanın ruhi değerlerini inkar eden bir eğitim, hiç şüphesiz yanlış olacaktır. 

Türk-İslam Ülküsü, düşünmeyi emreden araştırmayı ibadet sayan, "taklidi iman" dan "tahkiki imana" çıkmayı isteyen yüce peygamberin (O'na selam olsun) yoludur. Şartlandırma ise komünist ve materyalist doktrinin temelidir.




Etiketler: Düşünme, Şartlanma, Seyyid Ahmet Arvasi,


Yazarın (Seyyid Ahmed Arvasi) Diğer Yazıları

  • İslâm terbiyesinde “medreseler” kadar “’tekkelerin” de mühim bir yeri vardır

  • “Şeriat”, müminleri, dıştan, “tarikat” İçten “disipline ederdi”. Bu sebepten “medrese” ile “tekke ve dergâhlar” arasında bir “çatışma” değil, işbirliği esastı. 

  • "Türk milleti, yeni ihtida etmiş bir millet değildir. O en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuştur.

  • Tasavvuf ve Terbiye

    2016-02-22

    İslâm’da “sofî” kelimesinin menşei etrafında mühim tartışmalar cereyan etmiştir. Bizi, bu tartışmalar pek fazla ilgilendirmemektedir

  • İki Kavram

    2016-02-17

    İslâm’ın iki mukaddes kavramı… “Şeriat” ve “Tasavvuf… “

  • İslâm'da din, itibari, milli, mahalli veya beynelmilel bir değer değildir. İslâm, bütün zaman ve mekânların dini olarak âlemşümuldur. 

  • Hür İnsan

    2014-02-18

    Sayılarda anlaşmak kolaydır da, kelimelerde ve kavramlarda anlaşmak zordur. Bu sebepten ilim adamları, matematiği yalnız bir ilim olarak değil, "metodoloji" olarak da ele almışlardır.  

  • "Düşünen insana" saygı duyulur. "Şartlanmış insan" saygıya değer bulunmaz. Düşünen insan araştıran, "hakikate" özlem duyan kimsedir. 

  • Bundan 40 sene önce idi.Ailece Erzurum'da oturuyorduk.Ben,ortaokul son sınıfta idim.Evimiz misafirsiz kalmazdı.Akraba, eş ve dostumuz az değildi.

  • “Seni çok özledik. Galiba, derin yaralarından kan sızarak şehadet şerbetini içmeye yaklaşan bir mücahidin, bir yudum serin suya iştiyakından daha fazla bir özlem içindeyiz. 

  • Biz, genç okuyucularımıza, Batılı düşüncenin esaslarını kısaca anlatacağız. "Vahyin aydınlığından" kaçarak kendi "idrakini" gerçeğin mihengi sanan, Nietzsche' (Niçe) nin "trajik adamı", yani bir bakıma Batılı filozof, saçlarını ve sakalını yolarak düşünüyor: Acaba bilginin kaynağı objeler (esya) mi, yoksa "insan zihni" mi? İşte, her rengi ile Batı filozofisinin dimağını eriten, çatışmalara sebep olan, koskoca "felsefe tarihini" meydana getiren "temel soru" bu olmuştur. Evet bilginin kaynağı, "objet" mi, yoksa "sujet" mi? Varlığın mahiyeti nedir?

  • Fikir Sistemi

    2013-04-18

    Ülkemizde, nasıl meydana geldiği ayrı bir tartışma konusu olan "kavram kargaşalığı" belası yüzünden, gerçekten anlaşmak zorlaşmıştır. Sistem, doktrin, program, plan, strateji.. gibi kavramlar içiçe girmiş, çok defa birbirlerinin yerine kullanılır duruma getirilerek zihinler karıştırılmıştır. Oysa, bunlar farklı şeylerdir.

  • Âlem, bir «Kitab-ı Ekber» (en büyük kitabı) dir. Yer ve gökler, bu kitabın sahifeleri, maddî, hayatî ve ruhî tezahürleri ile bütün varlık ve olaylar ise, bu kitaba yazılmış «mesajları» yahut Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile «âyetleri» ifade ederler. Bu büyük kitabın muhatabı da «düşünen insan»dır. Düşünen insanın rehberi de akla yol gösteren ve onu vahyin aydınlığında yürüten «Kitabullah» tır

  • Madde, hayat ve ruh, itibarî (relatif) varlıklardır, Mutlak Varlık ise sadece Allah...İtibarî ve izafî varlıklar, yokolan varlıklar demek değildir. Varlıklarını Mutlak Varlığa borçludurlar. O'nunla vardırlar, O'nunla varlıkta durmaktadırlar

  • Kur'ân-ı Kerîm'in muhatabı, herhangi bir kavim, zümre ve sınıf değildir. O, bütün âlemlere ve bütün insanlara hitap eder. Yüce Kitabımız'da sıksık« Ya! Ben-i Âdeme.» (Ey! Adem-oğulları) ve «Ya! Eyyühennasü» (Ey! İnsanlar) hitabına rastlarız...

  • Felsefe» ayrı şeydir. «Din» ayrı şeydir. Bunlar arasında fark bulamayanlar, ya cahildir, yahut ard niyetli...

  • İnsanlardan gayrı varlıklar, sanki bilmekten çok bilinmek için yaratılmışlardır. Onlar. insan gibi bilmenin çilesini yaşamıyorlar.

  • İnsanlığın içinde bulunduğu “ahvalı” düşündüm de Şanlı Peygamberimi ve 0’nun aziz kadrosunu özledim. Şu anda, hepimiz, o’na ne kadar muhtacız!

  • Bir milletin hayatında "aydınların" çok önemli bir yeri vardır. Bir millet, sayıca ne kadar çok, kültürce ne kadar zengin olursa olsun, kendine öncülük edecek "aydın kadrolara" muhtaçtır.

  • İslâm dini, kendinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik eder ve hepsini saygı ile anar.Bununla beraber, Bu yüce peygamberlere ait tebliğlerin bozulduğuna ve artık işe yaramaz duruma getirildiğine inanır.

  • İslam'da Tasavvuf

    2012-12-28

    İslâm'da tasavuf, ne Budizmin «Nirvanasına», ne Hıristiyanların «mistisizmine», ne Yahudi'nin «kabalizmine», ne Auguste Comte'un «insanlık dinine», ne de Spinoza'nın «panteizmine» benzer. Böyle bir benzerlik arayanlar, ya cahil olmalı, yahut ard niyetli...