Gavs-ı Hizaniden Hikmetler-14

Tarih: 2014-05-27 | Yazar : Seyyid Sıbgatullah Arvasi | Kategori : Tasavvuf

Minah-77 : Gavs (k.s) H.z'nin yüksek meclislerinde, siyah sarık sarmanın sünnetteki yeri bahsi geçti. Mecliste bulunan alimlerden birisi,Gavs (kuddise sirruh) Hz.' ne, Mecazül  Aşıkın'deki siyah sarıklı şeyh ile emirin hikayesini anlattı. Emir şeyhe niçin siyah sarık sardığını sorar.

Şeyh cevaben ''Öldürülen nefsime matem tuttuğum için ''der. Emir tekrar sorar . "E ğer nefsin ölüme layık ise bu matem niçin ?

Yok eğer layık değilse niçin öldürdün ?'' Bu kıssayı dinledikten sonra Gavs (kuddise sirruh) Hz . buyurdu :

" O emir muhlis değildi.'' Alim olan sofi "o emiri şeyhe ihlasla bağlı olanlardan olduğu söyleniyor.'' dedi.

Gavs (kuddise sirruh) buyurdu : '' Şeyhine niçin diyen kurtulamaz." Alim sofi sordu : '' Müridin, şeyhinin bilmediği bir halini öğrenmek için sormasının zararı varmıdır.?'' Gavs (kuddise sirruh) ; Zararlı olduğuna işaret ederek :

'' Hususen bu gibi sormak daha zararlıdır.

'' Alim sofi dedi : Ben düşünüyordum ki şeyh ben cihattayım. Hz. Peygamber (aleyhisselam) Mekke'nin fethinde siyah sarık sarıyorum deseydi o zaman, emir ona bir şey diyemezdi. ''

Gavs (kuddise sirruh) Hz .bu sözden de hoşnut olmamış gibi sustu.

Minah-78 : Yüce Mecliste Gavs (k kuddise sirruh.s) Hz.' den soruldu : ''Mürid ve şeyh arasındaki manevi nikah, ilk defa müridin isteğiylemi hasıl olur ?

Buyurdular : '' Önce müridin isteğiyle hasıl olur. Eğer şeyhin isteğiyle hasıl olsaydı, Ebu Talip ve benzerleri, iman ederlerdi.''

Minah-79 : Gavs (kuddise sirruh) Hz.tarikatın münkiri ile tarikata bid'at katanın zararını aynı kabul ederdi. Onların arasında bulunmayın derdi.
Bu hususuta kendi nefsinden örnek verdiler : " Tarikata ilk girdiğim zaman bir münkire misafir olmuştum. Ondan bir kaç gün sonrada sohbetinde bulunduğum şeyhin halifesiyle beraber itikafta kaldım. O zikr-i cehri yapıyordu. Ben o münkirin misafirliğinde gördüğüm zararı, bunun arkadaşlığında da gördüm.''

Minah-80 : Bu tarikatın bazı meşayihinden güvenilir bir şahsın rivayetiyle şöyle nakletti : '' Ben tarikatın münkiri bir alime misafir oldum. O alimden gördüğüm zararı, hıristiyan kilisesinden görmedim.''
( Hıristiyan kilisesi apaçık düşman olduğundan ondan korunmak mümkündür. Münkir ise dost kisvesinde bir düşman olduğundan müridin kalbine versvese getirerek ihlasını sarsabilir. Mürid islamiyet yönünden değil tarikat yönünden zarara uğrar. 132. Hikmete bakınız).




Etiketler: Minah, Gavs, Gavsul Azam, Sıbğatullah, Seyyid, Arvasi


Yazarın (Seyyid Sıbgatullah Arvasi) Diğer Yazıları

  • Minah-115: Salike urucun nihayetinde hasıl olan şuurdan dönme, şuurun yok olması manasına değildir. Allah (Celle celaluhu)’a olan şuuru kalmakla beraber halk ile olan şuura dönmesi demektir Nasil ki seyr-i sülukun başında o halk olan şuur onda var idi. Yalnız şu varki gayri mütemekkin olan dönen bazen Allah (c.c.)’a olan şuur ondan zail olur. Başkalarından medet diler. Mütemekkin olan dönen devamlı her iki şuuru kuşatıp başkalarına himmet eder. Kimseden himmet istemez. Sofilerin ıstılahında ikinciye harabat şeyhi denilir. Manevi meyhane şeyhidir. Birinci ise küp sahibidir. Ötekinden manevi aşk meyi alır. Küpünü doldurur. Millete dağıtır. Mütemekkin olana  arşi denilir. Zira devamli alem-i emre vukufu vardır. Gayr-i mütemekkin ise böyle değildir.    

  • Minah-107 : Gavs (kuddise sirruhu) Mevlana Cami (kuddise sirruhu)’nin şu beytini okudular:  

  • Minah-103 : Yüce meclisde mürşidlerin müridlerine karşı emir ve tavsiyelerinin konu edildiği bir sohbette Gavs (kuddise sirruhu) buyurdular: 

  • Minah-93 : Gavs (kuddise sirruhu) üzülerek: “Kimse şeyhimin sözlerini nakletmedi ve toplamadı.”

  • Minah-84 : Gavs (kuddise sirruhu)  '' Şeyhinin hallerinden bir hal, şer-i şerifin zahirine muhalif olduğunda mürid bu hususta şeriata uyar.Şeyhini taklit etmez.Ama bu hali dolayısıyla şeyhini inkara yönelmez.O hali ona bırakır.''dediler. Sadat-ı Kiramın da şu sözlerini naklettiler.'' Temkin sahibini taklit eden, zındık olur."

  • Minah-81 : Gavs’a (kuddise sirruh) soruldu : " Bir müridin, şeyhini inkar eden, bir zahir hocası var. Mürid ona sılayı rahimi (gidip gelmeyi) kessinmi?''Cevaben : "Alakasını kessin''deyip akli ve nakli deliller gösterdiler.Nakli deliller diğer meşayihlere hatta, sahabelere kadar ulaştı.

  • Minah-77 : Gavs (k.s) H.z'nin yüksek meclislerinde, siyah sarık sarmanın sünnetteki yeri bahsi geçti. Mecliste bulunan alimlerden birisi,Gavs (kuddise sirruh) Hz.' ne, Mecazül  Aşıkın'deki siyah sarıklı şeyh ile emirin hikayesini anlattı. Emir şeyhe niçin siyah sarık sardığını sorar.

  • Minah-69 : Letaifler yükselirken, tecelliyat kalbe inmeye başlar. Letaifin yükselişini farkeden salik, kendisinden bir şey yükseldiğini ve üzerine sis gibi bir şeyin yağdığını hisseder...

  • Minah-61 : Rabıta şekillerinden olan hayali rabıtayı, (şeyhinin hareket ve tavırlarına ittibayı) suri rabıtaya (sureten şeyhi düşünmek) tercih ederdi. Menfaatin hayali rabıtada olduğunu buyururlardı.

  • Minah-53 : Yüce meclislerinde bulunanlara :'' Batıni halinizi bizim meclisimizde ve dışarıdaki durumuyla ölçün.Eğer arada bir fark görmezseniz bana gelmeyiniz.'' buyururlardı.

  • Hilafeti zaruri olanlar ( Makamı kemale ermediği halde bir ihtiyaca binaen halifelik verilenlerdir.) bid'atlardan kaçındıkları müddetçe halk onlardan fayda görür. 

  • Minah-36 : Müridlerden biri Gavs (k.s) H.z.'lerinden sordu : - '' Mürid fazileti olan nefs muhasebesiyle uğraşırken bazen fenaya sebeb olan (fena-fi şeyh) rabıtadan gafil kalıyor.'' buyurdular. - '' Nefs muhasebesi kendisini var görenler içindir.'' (Muhasebe kendini var gören kişiye fayda verir. Bu nedenle rabıta hali daha üstündür. Rabıta fenaya ulaştırırsa muhasebeye lüzum yoktur. Kısaca buradan anlaşılan Gavs (k.s) H.z.'nin rabıtayı tercih etmesidir.)

  • Minah-28 :" Mürid en çok nisbeti hizmetten alır. Hizmetten alınan feyiz ve kemalat daha tesirli ve uzun sürelidir." buyurur ve şöyle misal verirdi : '' Nasıl ki arpa yiyen hayvanın semizliği yeni kesilse dahi bir müddet devam eder. Ama bahar otuyla beslenen çabuk çöker. Hizmetten hasıl olan nisbet kolay kolay kaybolmaz. Başka şeylerden doğan nisbet ise nefsin küçük bir kusuruyla kaybolur.'' derdi.

  • Minah-21      : Mürşide, tevbe veya tarikat almaya bir kişi geldiği zaman o mürşid kendi nefsi için çok istiğfar etmelidir.

  • Minah-16 : Müridin rabıtası tam olursa hayattaki şeyhinin ruhaniyetinden iyi bir şekilde feyiz alır. Rabıtası tam olan müridin, şeyhinin vefatından sonra başka bir şeyhe gitmesine gerek yoktur. Rabıtası tam olmayanın, şeyhi vefat ettiğinde başka bir şeyhe gitmesi gerekir.

  • Kalbi havatırdan korumak için yapılan rabıta şöyledir. Mürid, mürşidini başının üstünde oturuyor şeklinde düşünür. Çünkü bana açıklandığına göre, şeytanın vücuda girme yeri baş tarafındandır...

  • Minah-9: Gavs (k.s) şöyle buyurdu : Hayvanlar, ınsanlara nisbeten anne ve baba terbiyesinde daha az kaldıklarından dolayı akılsızdırlar. İnsanlar ise anne ve baba terbiyesinde çok kaldıklarından dolayı akıllı ve faziletlidirler. Bunun gibi salikin ikinci doğumu olan manevi doğum diye adlandırılan seyr-i süluku erken tamamlayıp mürşidin terbiye memesinden erken kesilenin makamı daha düşük olur...

  • Minah-6:
    ”Nefsi gayet kusurlu görüp onu bütün hallerinden dolayı suçlamadıkça, şeriat üzere istikamet sağlanamaz.” sözünün manası sorulduğunda, durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Semnana’nin Nefahat’taki : ” Nefsi kusurlu görmemek onu itham etmemek büyük günahtır.” sözünü naklettikten sonra :

  • Şeyh Abdulhalık Gucdevani'nin (kuddise sirruh) sözü olan (….) nazar ber kadem’in manası bazılarının dediği gibi Kaf’ın esre okunmasıyla ” nazarın (yönün) hep Allah’a (celle celaluhu) (….) şeklınde değil, belki Kaf’ın üstün okunmasıyla (…..) maksudun ; ” sofinin namazdaki gibi hep ayağının üzere bakması” olacağını kesinlikle söylerdi.

  • Allah dostları, manevi keşif, müşahede ve melekut alemini seyir hali yaşarlar. Allah Teala'nın bu özel tecellileri karşısında büyük bir sevinç ve çoşku içerisinde, kendilerini tutamayıp alemin hallerinden bir şeyler anlatmak isterler, fakat maksatlarını anlatacak kelime bulamazlar. Bildiklerini ve gördüklerini sırlı cümlelerle anlatmaya çalışırlar. Bu sırlı cümleler çözülmeye çalışılınca, herkes onları kendi anladığı dile ve delile göre kabul eder.