Rabbimizin Bizden Şikayeti

Tarih: 2013-01-28 | Yazar : Mehmet Said Arvas | Kategori : Genel

Rabbimiz, Musa aleyhisselâma kullarının çoğundan "bazı hususlarda" şikâyetçi olduğunu bildirdi: 

1- "Benim onlara ihsan ettiğim malımdan çok cüz'i bir miktarını borç istedim. Cimrilik yaptılar, vermediler. 

Fakirlere takdim edilen sadaka Allahü teâlâya verilen borç gibidir. Biz dünyaya gelirken çırılçıplaktık, bizi O giydirdi. Kördük, görme nimetini O ihsan etti. Sağırdık, duyma güzelliğini O verdi. Elimiz ayağımız tutmuyordu, güç kuvvetimiz de O'ndandır... Biz ve sahip olduğumuz her şey Rabbimizin lütfu iledir. Buna rağmen bizden borç istiyor. Tevbe suresi 111. ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyruluyor: "Allahü teâlâ mü'min kullarından canlarını ve mallarını cennet karşılığı satın aldı." Farz edelim canımız ve malımız bizim olsaydı dahi onu biz Rabbimize satmış bulunmaktayız. 

Büyüklerden birinin hastalığı fazlaydı, sancıları, ağrıları vardı. Sabrı tükenmek üzere iken bu âyet-i kerimeyi hatırladı ve kendi nefsine dedi ki: "Yoksa bu alışverişten vaz mı geçtin? Vazgeçmediysen sana ne? Bir adam evini sattıktan sonra yeni sahibi dilediği gibi tasarruf eder, istediği renge boyar. Eski sahibinin niçin böyle yapıyorsun demeye hakkı var mı?.." 

"CAN DA O'NUN MAL DA!.." 

Hasan-ı Basri rahmetullahi aleyh, bahsi geçen âyet-i kerimeyi tefsir ederken buyuruyor ki: "Ne büyük ihsan. Halbuki can da onundur, mal da... Kendi malını kullarından satın alıyor. Cennet gibi bir fiyat veriyor. Fani olan bir mala ebedi saadet ihsan buyuruyor. Alışverişlerde senet olur. Senet Kur'an-ı kerim. Şahit olur. Şahit yaratılmışların en şereflisi olan sevgili peygamberimizdir (aleyhisselâm)." 

Ölümden önce olan her şeye dünya denir. Bunlardan ölümden sonra faydası olanlar dünyadan sayılmaz. Ahiretten sayılır. Çünkü dünya ahiretin tarlasıdır. Ahirete yaramayan dünyalıklar zararlıdır. Rabbini unutup, nefsine düşkün olan, yolda hayvanının palanı ile yemi ile uğraşıp arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalır ve helâk olur... İnsan da niçin yaratılmış olduğunu unutup, dünya ziynetlerine aldanır, ahiret hazırlığı yapmazsa, ebedi felakete sürüklenir... Dünya iki gündür. Biri sevinç günü, diğeri hüzün. İkisi de geçicidir. Öyle ise geçici olanı bırakmalı, daimi olan nimetlere kavuşmaya gayret etmelidir. 

Yahya bin Muaz hazretleri buyurdu ki: "Bizler, dünyada fakir ve zelil olmaktan korkuyoruz da, ahirette fakir ve zelil olmaktan korkmuyoruz!.."

 2- İblis (şeytan) size düşmandır dedim, fakat ona dost oldular.

Şeytanla olan düşmanlığımız çok eskilere dayanır. İlk insan ve ilk peygamber olan Âdem aleyhisselâma secde etmediği zamandan beri bize düşman ve kin güdüyor. Onunla dost olmamız mümkün değil. Dost olanları iki cihanda felakete sürüklemek için bütün gayreti ile çalışır. Şerrinden Rabbimize sığınacağız. Başkası bizi kurtaramaz. Bunun için "Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm" diyoruz. 

Selçuklular Bağdat'ta Nizamiye Medresesini yapmış, en meşhur âlimleri çağırmışlardı. Beşinci asrın müceddidi İmam-ı Gazâli rahmetullahi aleyh başmüderris idi. Çözülemeyen dinî meseleler o medreseye sorulur cevap alınırdı. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen talebeler okur, mezun olup memleketlerine dönerlerdi... Horasan'dan gelen bir talebe tahsilini tamamladıktan sonra hocasını ziyaret edip gitmek için izin ister. Hocası "peki gidebilirsin" der "yalnız sana bir sorum var? Sizin orada koyun sürüleri olur mu?" 

- Olur efendim 

- Yanında köpekleri de bulunur mu? 

- Bulunur. 

- O köpeklerden biri sana saldırsa ne yaparsın? 

- Sopa ile uzak tutarım, taş atarım 

- Ama bunlar çare değil, köpek biraz uzaklaşır, yine saldırır. 

- Peki ne yapmam lazım? 

- Sahibini haberdar edeceksin! O, köpeğini çağırınca senden vazgeçer... 
Evet, nasıl ki et kokusu alan köpek peşini bırakmazsa, Şeytan da sevdiği hoşlandığı şeyleri insanda görünce yakasını bırakmaz. İstediğini yaptırıncaya kadar onunla uğraşır. 
Bazen de iyilik yaptırır, sevap kazandırır, sonra ucba sevk eder (kendini beğendirir). Hem sevapları yok olur, ayrıca da günah işletir.Sonu tevbe ile biten bir günah, sonu ucbla biten bir ibadetten daha hayırlıdır. İnsan ne yerse yesin, ağzında son yediği lokmanın tadı kalır. 




Etiketler: Mehmet Said Arvas


Yazarın (Mehmet Said Arvas) Diğer Yazıları

  • Ölümden korkan, ölümü, yolunda onu bekleyen ve mutlaka yakalayıp parçalayacak bir canavar zanneden adam nasıl mutlu olur? Kaçışı mümkün olmayan bir akıbet hepimizi bekliyor.

  • Biz, bu dünya için yaratılmadık. Dünyaya gönderiliş gayemiz, ahiretimizi kazanmak içindir...

  • Altın Nasihatler

    2014-04-04

    Hazret-i Ali, bir suikast neticesi şehit olmak üzereydi. Evlatlarını topladı ve nasihatlerde bulundu. Bizler de bu nasihatlerden istifade etmeliyiz...

  • Bir insan hasta ise, ilaç kullanmadan sıhhat bulması oldukça zordur. İnsanlar da sabretmek zorundadır. Sabretmez ise hayatı hep sıkıntılarla geçer.

  • Âlemlere rahmet olarak gönderilen, yaratılmışların en şereflisi ve üstünü Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki: "Beni Rabbim terbiye etti; güzel bir şekilde terbiye etti!.."

  • Geçen pazartesi günü (4 Kasım'da) takvimler 1 Muharrem 1435'i gösterdi. Yani hicri yeni bir yıl başladı. Önümüzdeki salı akşamı "Aşûre Gecesi"ni; çarşamba da "Aşûre Günü"nü idrak edeceğiz inşallah..

  • İnsan her şeyin en güzel olanını kendisi için ister. Çünkü insan en çok kendini sever, kendini sevenleri sever, sevmeyenleri sevmez

  • İnsan iki şeyden meydana gelir: Ruh ve ceset! Bunlar beraber oldukça yeryüzünde hayat devam eder.

  • Zilhicce ayının 8’inci günü; yani hacıların Mekke’den Mina’ya çıkacağı güne “Terviye Günü” denir. Bu sene önümüzdeki pazar günüdür.

  • Bir Müslümanın yaptığı ibadetleri, iyilikleri beğenmesi, bunlarla övünmesi dinimizin yasakladığı şeylerdendir

  • Dil; küçücük bir organdır fakat ibadeti de, isyanı da büyüktür. Küfür ve iman ancak dilin şehâdetiyle açığa çıkar.

  • Din büyüklerimiz, “Dünya hiçtir, ona kıymet verip peşinden koşan da hiçtir. Dünyanın, Allah indinde hiç kıymeti yoktur” buyuruyorlar, ancak dünyanın iki güzel yüzü vardır

  • Bir Ömre Bedel

    2013-06-21

    İnsanların ömrü eskiden çok uzun olurdu. Nuh aleyhisselamın 950 sene peygamberlik yaptığı âyet-i kerime ile sabittir. Şit aleyhisselam 500 sene çadırda yaşamış, demişler ki: "Böyle rahatsız oluyorsunuz size bir ev yapalım." Demiş ki: "Ömrümüzün yarısı geçti, şurada kaldı bir 500 senemiz, onu da burada geçiririz..."

  • Receb ayının 27. gecesi, yani önümüzdeki 5 Haziran çarşambayı perşembeye bağlayan gece, mübarek Mirâc Kandilidir...

  • Büyük İslâm âlimi İmam-ı Gazali (rahmetullahi aleyh) buyuruyor ki: Zevkler üç türlüdür. 1- Yabani hayvanlarla müşterek aldığımız zevkler... 2- Diğer hayvanlarla birlikte duyduğumuz tatlar... 3- Aklımızla kalbimizle ruhumuzla kavuştuğumuz hazlar...

  • Rabbimize şükürler olsun; geçtiğimiz cumartesi günü mübarek "Üç Aylar"a kavuştuk. Bu gece de inşaallah Regâib Kandilini idrak edeceğiz. Hepinizin kandili mübarek olsun...

  • SUSAN KURTULDU

    2013-05-02

    Konuşabilme kabiliyeti, insanlara verilen en büyük nimetlerden bir tanesidir. Hayvanların dili, bizim dilimizden çok daha büyük olmasına rağmen onlar konuşamıyorlar... Konuşmakla derdimizi daha rahat anlatabiliyoruz, ilim öğreniyor ve öğretiyoruz. Daha sayılamayacak kadar çok faydaları var. Bunun yanında, dilimizden dolayı büyük sıkıntılar da başımıza gelmiyor değil...

  • Rabbimiz bizi zayıf ve aciz yaratmıştır. İnsanlar her hal-u kârda bir yerlerden medet umarlar. Karşılaştıkları ve karşılaşacakları sıkıntılardan onları kurtaracak bir "el" ararlar.

  • Hulefa-i Raşidin'in üçüncüsü, cennetle müjdelenenlerden birisi, meleklerin bile kendisinden hayâ ettikleri; Hazreti Osman radıyallahü anh buyuruyor ki: 

  • Ruhun da Ruhu Var

    2013-03-04

    Mâlum insan iki şeyden meydana gelir: Ruh ve ceset! Bunlar beraber oldukça yeryüzünde hayat devam eder. Ruh ayrılınca bedenin kıymeti kalmaz ve hiçbir işe yaramaz. Ruhsuz ceset soğur, rengi kaçar, kokmaya başlar. Hele sıcak mevsimlerde ve sıcak yerlerde kokuşma daha hızlı olur. Bu yüzden cenazeleri bir an önce defnetmeye bakarlar.

  • Düzgün İtikat

    2013-02-11

    Kalp hastalıklarından en tehlikelisi, bid’attir. Yani yanlış, bozuk itikattır.Bilhassa zamanımızda Müslümanların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek insanı bu hastalığa sürükler.Aklın ermediği ve yanıldığı şeylerde akla uyarak hareket etmek cahilliktir. Böylelerini fen adamı, filozof sanarak onlara uymak felakettir. Onları taklit etmek ahirette çok büyük sıkıntılara sebeb olur

  • Hazret-i Ebubekir daha ilk teklifte Müslüman olan bir zirveydi, Efendimizi hiç üzmedi. Büyük sıkıntılara katlandı, din-i mubîni İslâma çok hizmet etti. Kimsenin malı ona Ebubekir'in malı kadar faydalı olmadı. Bu fedakârlığa karşı kızı ile evlenerek Hazret-i Ebubekir'le akraba oldu... Hazret-i Aişe müstesna biriydi. Dinimizin birçok hükmü onun rivayet ettiği hadis-i şeriflerle belirlendi...

  • Rabbimiz, Musa aleyhisselâma kullarının çoğundan "bazı hususlarda" şikâyetçi olduğunu bildirdi: 1- "Benim onlara ihsan ettiğim malımdan çok cüz'i bir miktarını borç istedim. Cimrilik yaptılar, vermediler.

  • Gelecek çarşamba gecesi (23 Ocak) mübarek Mevlid Kandilini idrak edeceğiz inşallah... Rabbimize ne kadar şükretsek yine de azdır. O mübarek gecede kavuşacağımız nimetler çok büyüktür. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz aleyhisselam dünyamızı ve bütün kâinatı o gece şereflendirdi...

  • Âlemlere rahmet olarak gönderilen, yaratılmışların en şereflisi ve üstünü Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki: “Beni Rabbim terbiye etti; güzel bir şekilde terbiye etti!..”Daha dünyaya gelmeden ve kâinatı şereflendirmeden birkaç ay önce muhterem babaları Abdullah vefât etmişti. Yetim olarak doğdular. Melekler sordu:

  • Sahip olunan şey ne kadar kıymetli olursa onun korunması, muhafaza edilmesi de o derece önem kazanır. Eline çok kıymetli bir mücevher geçen kişi bunun nasıl korunacağını bilmelidir. Çaldırma korkusundan uykusu kaçmalıdır. Çalındığında, kırıldığında meydana gelecek olan üzüntü çoktur. Mücevherin kıymeti ne kadar çok olursa kaybolduğundaki üzüntüsü de o kadar çok olur...