Ne Olur Bizden Davacı Olma Ya Resulallah

Tarih: 2013-05-20 | Yazar : Seyyid Ahmed Arvasi | Kategori : Genel

“Seni çok özledik. Galiba, derin yaralarından kan sızarak şehadet şerbetini içmeye yaklaşan bir mücahidin, bir yudum serin suya iştiyakından daha fazla bir özlem içindeyiz.

Yüce ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı kerim’den öğrenmiş bulunuyoruz ki insan, kâinatın hülasası, sen ise, bu hülasanın asli cevherisin. Sen yaratılmasaydın, “âlem” yaratılmaya değmezdi. Bütün yüce değerlerin mihengi sensin. Yüce Allah, seni, varlığın ve yüce değerlerin merkezi olarak yarattı. Yaradılmışlar seninle manalandı.Bu dünya seninle şereflendi. Şimdi o, senin mübarek vücudunu, bağrında taşıdığı için, fezada şevkle dolaşmaktadır. Güneş, Ay ve diğer yıldızlar, “Dünya” adlı yıldızı nasıl kıskanmasınlar? Yaratıkların en aşağısı olan “toprak” ve “yer”, seninle nurdan daha aziz oldu. Senin dolaştığın Mekke toprakları, “Sur” üfürüldüğü zaman, tozlarını silkip kalkacağın Medine toprakları, üzerinde ve sinelerinde seni taşımakla “mükerrem” ve “münevver” oldular.

GÖZYAŞLARI DİNDİ!

Sen dünyamıza doğmadan önce, kızgın kumlara gömülen bebeklerin çığlıkları, vicdanları yakmıyordu. Burnu halkalı ve alnı damgalı köleler ümitsizdi. Kadınlar kocalarına, kocalar putlara tapınıyordu. Fuhuş, kumar, içki, faiz, ihtikar, kan ve zulüm o dereceye varmıştı ki, zayıflar evlerine, “Ehl-i Kitap” dağ başlarına ve ıssız vadilere sığınmışlardı. Zalimler ve şerefsizler, bütün makam ve mevkileri işgal etmiş, mazlumlar ve şerefli insanlar yerlerde sürünüyorlardı.

Sen geldin, çığlıklar bitti, gözyaşları dindi, köleler hür oldu, kadınlar yüceldi, erkekler “sahte tanrıları” kırdılar; iffet, helal kazanç ve kardeşlik yeniden doğdu. Hak, adalet, şefkat ve hizmet, devlet oldu. Zalimler, mağrurlar, alçaldılar, kahroldular. Garipler, sahipsizler, kimsesizler, sende ve senin “aziz kadronda” sevgi, saygı, yakınlık ve kardeşlik buldular.

Güçsüzler senin meclisinde güçlendiler, kendilerinde güç vehmedenler “Hakk’ın karşısında” el bağladılar. Mazlumlar, senin şefkat ve merhametinde huzur ve tevazu buldular; zalimler, senin heybetinle titrediler. Tebessümün, kimsesizlere cesaret verirken, mübarek alnında kabaran damarlar zalimlerin ödünü koparıyordu.
Sen, ‘Vefatımdan sonra, bana selam gönderin, onu bana ulaştırırlar” diye buyurmuştun. Sana “yağmur taneleri sayısınca”, “ağaçlardaki yapraklar miktarınca”, “denizlerdeki su damlaları kadar” selam sunuyoruz.

SENİ ÇOK ÖZLEDİK!

Sana, ne kadar muhtaç olduğumuzu biliyorsun. Sen “âlemlere rahmet olarak” gönderilensin, bizi terk etme, “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de kahreder misin?” diyerek Yüce Allah’a yalvarmamızı, bize sen öğretmedin mi?

Evet, Sevgili Peygamberimiz, seni, çok, hem pek çok özledik. Şu anda mazlum, mağdur, zelil ve perişan düşen ve sayıları bir milyarı aşan İslam Dünyası’nın acıklı durumunu elbette görüyorsun. Ey mana âleminin Sultanı! Bizim için Allah’a duacı ol; ne olursun bizden davacı olma!”

Şefâat yâ Resûlallah!

Beterdir günbegün hâlim, begâyet, yâ Resûlallah!

Düzelsin artık ef’âlim, inâyet yâ Resûlallah!

Azıttı bu denî nefsim, beni şeytâna uydurdu.

Ne mümkin bunca isyânla, dehâlet yâ Resûlallah!

Aceb kâbil mi kurtulmak, hevây-i nefs-ü şeytândan?

Erişmezse, eğer senden, hidâyet yâ Resûlallah!

Gelince feyz-ü ihsânın, günâhkâr kimseye bir ân,

Onun râhı, dü-âlemde, selâmet yâ Resûlallah!

Emri, nehyi ta’zîm etdim, harâma demedim halâl.

Her günâhın sonu oldu, nedâmet yâ Resûlallah!

Ey ins-ü cinnin Resûlü, insanların en üstünü,

İhlâsıma bağışla kıl, şefâ’at yâ Resûlallah!

( Begâyet; pek çok. Dehalet; sığınma. Râh; yol. Dü âlem; dünya ve ahiret. İnayet; yardım, ihsan. Ef’âl; haller, ameller.)


 




Etiketler: Seyyid Ahmet Arvasi,Davacı olma, Seni çok özledik


Yazarın (Seyyid Ahmed Arvasi) Diğer Yazıları

  • İslâm terbiyesinde “medreseler” kadar “’tekkelerin” de mühim bir yeri vardır

  • “Şeriat”, müminleri, dıştan, “tarikat” İçten “disipline ederdi”. Bu sebepten “medrese” ile “tekke ve dergâhlar” arasında bir “çatışma” değil, işbirliği esastı. 

  • "Türk milleti, yeni ihtida etmiş bir millet değildir. O en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuştur.

  • Tasavvuf ve Terbiye

    2016-02-22

    İslâm’da “sofî” kelimesinin menşei etrafında mühim tartışmalar cereyan etmiştir. Bizi, bu tartışmalar pek fazla ilgilendirmemektedir

  • İki Kavram

    2016-02-17

    İslâm’ın iki mukaddes kavramı… “Şeriat” ve “Tasavvuf… “

  • İslâm'da din, itibari, milli, mahalli veya beynelmilel bir değer değildir. İslâm, bütün zaman ve mekânların dini olarak âlemşümuldur. 

  • Hür İnsan

    2014-02-18

    Sayılarda anlaşmak kolaydır da, kelimelerde ve kavramlarda anlaşmak zordur. Bu sebepten ilim adamları, matematiği yalnız bir ilim olarak değil, "metodoloji" olarak da ele almışlardır.  

  • "Düşünen insana" saygı duyulur. "Şartlanmış insan" saygıya değer bulunmaz. Düşünen insan araştıran, "hakikate" özlem duyan kimsedir. 

  • Bundan 40 sene önce idi.Ailece Erzurum'da oturuyorduk.Ben,ortaokul son sınıfta idim.Evimiz misafirsiz kalmazdı.Akraba, eş ve dostumuz az değildi.

  • “Seni çok özledik. Galiba, derin yaralarından kan sızarak şehadet şerbetini içmeye yaklaşan bir mücahidin, bir yudum serin suya iştiyakından daha fazla bir özlem içindeyiz. 

  • Biz, genç okuyucularımıza, Batılı düşüncenin esaslarını kısaca anlatacağız. "Vahyin aydınlığından" kaçarak kendi "idrakini" gerçeğin mihengi sanan, Nietzsche' (Niçe) nin "trajik adamı", yani bir bakıma Batılı filozof, saçlarını ve sakalını yolarak düşünüyor: Acaba bilginin kaynağı objeler (esya) mi, yoksa "insan zihni" mi? İşte, her rengi ile Batı filozofisinin dimağını eriten, çatışmalara sebep olan, koskoca "felsefe tarihini" meydana getiren "temel soru" bu olmuştur. Evet bilginin kaynağı, "objet" mi, yoksa "sujet" mi? Varlığın mahiyeti nedir?

  • Fikir Sistemi

    2013-04-18

    Ülkemizde, nasıl meydana geldiği ayrı bir tartışma konusu olan "kavram kargaşalığı" belası yüzünden, gerçekten anlaşmak zorlaşmıştır. Sistem, doktrin, program, plan, strateji.. gibi kavramlar içiçe girmiş, çok defa birbirlerinin yerine kullanılır duruma getirilerek zihinler karıştırılmıştır. Oysa, bunlar farklı şeylerdir.

  • Âlem, bir «Kitab-ı Ekber» (en büyük kitabı) dir. Yer ve gökler, bu kitabın sahifeleri, maddî, hayatî ve ruhî tezahürleri ile bütün varlık ve olaylar ise, bu kitaba yazılmış «mesajları» yahut Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile «âyetleri» ifade ederler. Bu büyük kitabın muhatabı da «düşünen insan»dır. Düşünen insanın rehberi de akla yol gösteren ve onu vahyin aydınlığında yürüten «Kitabullah» tır

  • Madde, hayat ve ruh, itibarî (relatif) varlıklardır, Mutlak Varlık ise sadece Allah...İtibarî ve izafî varlıklar, yokolan varlıklar demek değildir. Varlıklarını Mutlak Varlığa borçludurlar. O'nunla vardırlar, O'nunla varlıkta durmaktadırlar

  • Kur'ân-ı Kerîm'in muhatabı, herhangi bir kavim, zümre ve sınıf değildir. O, bütün âlemlere ve bütün insanlara hitap eder. Yüce Kitabımız'da sıksık« Ya! Ben-i Âdeme.» (Ey! Adem-oğulları) ve «Ya! Eyyühennasü» (Ey! İnsanlar) hitabına rastlarız...

  • Felsefe» ayrı şeydir. «Din» ayrı şeydir. Bunlar arasında fark bulamayanlar, ya cahildir, yahut ard niyetli...

  • İnsanlardan gayrı varlıklar, sanki bilmekten çok bilinmek için yaratılmışlardır. Onlar. insan gibi bilmenin çilesini yaşamıyorlar.

  • İnsanlığın içinde bulunduğu “ahvalı” düşündüm de Şanlı Peygamberimi ve 0’nun aziz kadrosunu özledim. Şu anda, hepimiz, o’na ne kadar muhtacız!

  • Bir milletin hayatında "aydınların" çok önemli bir yeri vardır. Bir millet, sayıca ne kadar çok, kültürce ne kadar zengin olursa olsun, kendine öncülük edecek "aydın kadrolara" muhtaçtır.

  • İslâm dini, kendinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik eder ve hepsini saygı ile anar.Bununla beraber, Bu yüce peygamberlere ait tebliğlerin bozulduğuna ve artık işe yaramaz duruma getirildiğine inanır.

  • İslam'da Tasavvuf

    2012-12-28

    İslâm'da tasavuf, ne Budizmin «Nirvanasına», ne Hıristiyanların «mistisizmine», ne Yahudi'nin «kabalizmine», ne Auguste Comte'un «insanlık dinine», ne de Spinoza'nın «panteizmine» benzer. Böyle bir benzerlik arayanlar, ya cahil olmalı, yahut ard niyetli...