Orucun Farz Oluşundaki Hikmetler-2

Tarih: 2013-07-29 | Yazar : Faruk Arvas | Kategori : Genel

3)- Oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurarak sahibine aczini zaifliğini, fakirliğini ve her nefes Allah’ın vereceği kuvvet ve kudrete ne kadar muhtaç olduğunu gösterir. ‘’Kul’’ olduğunu bildirir.

Sıhhat ve afiyetin, tokluk ve kuvvetin verdiği cesaretle insanlar aşırı gurur ve gaflete düşerler.

‘’Biz yapıyoruz, biz ediyoruz, biz yaratıyoruz, bu mülk bizimdir’’ diyecek kadar cehalet ve gaflete düşüp mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez.

Hem ne kadar zaif ve zevala maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez… Adeta polattan bir vücudu var gibi, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi kendini ebedi tahayyül edercesine dünyaya sarılır.

Aşırı bir hırs, bir istek ile ve şiddetli alaka ve muhabbetle dünyaya atılır. Hem kendini büyük bir şefkatle terbiye eden yaradanını unutur. Hem yaradılış gayesi ve ebedi hayatını düşünmez, kötü ahlak ve kötü davranışlar içinde yuvarlanır.

Halbuki oruç tutan bir Müslüman, bir gün yemeyip, içmemekle bile ne derece aciz ve muhtaç olduğunu idrak edecektir.

Oruçlu Müslüman açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlıyor.

Zaif vücudu ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Akşama doğru bilhassa uzun ve sıcak günlerde rengi sararıp, dudakları kurumaya, belinden derman biraz olsun kesilmeye başlayınca, ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu fark eder.

Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-ı acz ve fakr ile Allah’ın yüce dergahına ilticaya bir arzu hisseder. Devam edecek

Oruç sayesinde nihayetsiz derecedeki acizliğini ve fakirliğini anlayan nefis, böylece geçmişteki günahlarına, gururlarına tövbe eder. .. Bir manevi şükür eliyle rahmet kapısını çalmaya başlar…

Yaratanı tanımak istemeyen ve firavun gibi kendini bir şey zanneden nefis, çeşitli işkence ve azaplara maruz kaldığı halde bu damarı kırılmamış, ancak açlıkla bu damarı kırılmıştır.

Hatta rivayetlerde bu gerçek, şöyle bir misal ile açıklanmıştır:

Rabbimiz nefsi yarattıktan sonra ona hitap buyurmuş.

-Sen kimsin, ben kimim?

Nefis hiç tenezzül etmeden cevap vermiş:

-Sen sensin, ben de benim. Aramızda ne fark var sanki?

Rabbimiz nefse çeşitli azaplar yapmış, cehenneme atmış, sonra kendine gelmiş olması gerektiği için yine sormuş:

-Sen kimsin, ben kimim?

Hayret nefsin teslim olacağı yoktur. Aynı insan ve tuğyan içinde cevap veriyor:

-Sen sensin, ben de benim. Aramızda ne fark var sanki?

Rabbimiz bu defa nefse açlık vermiş bir müddet aç, susuz bırakmış

Mahrumiyeti tadan nefse yine hitap etmiş;

-Sen kimsin, ben kimim?

Firavunlar gibi tenezzülsüz ve mağrur olan nefis bu defa, yelkenleri yere indirmiş, sakin ve titrek sesle cevap vermiş.

-Sen benim Yaratıcımsın, ben ise senin aciz, zayıf bir mahlukunum. Sen yaratmasan ben olamazdım. Sen yardım etmesen ben yaşayamazdım…

Devam edecek




Etiketler: Oruç, Farz,Hikmetler, Faruk Arvas, Siirt Müftülüğü


Yazarın (Faruk Arvas) Diğer Yazıları

  • Demek Mi 'racın  en büyük hikmeti Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in (sallahu aleyhi ve sellem) büyüklüğü ve Allah-u Teala katında değeri nispetinde bir mucize ile taltif  edilmesi ve her yerde hazır, mekandan münezzeh olan, Allah-u Teala'nın dünya aleminin dışındaki alemlerde mevcut olan kudret ve azametine delalet eden ayetlerin, harikaların görülmesi ve göstermesidir.     

  • Şu kâinatın yüce yaratıcısı, kâinatı türlü türlü sanat ve zinetlerIe süslendirerek, şuur sahibi mahlûkatını seyir, tenezzüh ve imtihan için ona idhal etmiştir. 

  •  Varlıklar içinde en mümtaz ve en mükerrem bir şekilde yaratılıp, nihayetsiz terakki ve alçalışlara çıkacak ve inecek bir şekilde maddi ve manevi cihazat, duygu ve kabiliyetlerle donatılan insan; yüce yaratıcı tarafından bu dünya misafirhanesine aziz bir misafir olarak gönderilmiştir.

  • Mevlid sözlük manası itibarıyla doğum veya doğuş anlamındadır

  • İnsanı çok şerefli bir misafir olarak bu imtihan dünyasına gönderen Allah (cc), bu aziz misafire asıl görevini ve mutlaka gideceği ebedi vatanını unutturmamak için onu başı boş bırakmamıştır.

  • İslamın sadece Allah ile kul arasındaki bağları kuvvetlendiren, yani sadece ahiret hayatının saadetini hedefleyen bir din değil; aynı zamanda bir dünya nizamı ve dünya hayatının da mutluluğunu hedefleyen bir din olduğunu gösteren en güzel örneklerden birisi de, Ramazan ayında Müslümanlara vacip kılınan sadaka-ı fıtır’dır.

  • Sadaka-ı Fıtır, orucun kabulüne ,ölüm sekeratından ve kabrin azabından kurtuluşa vesiledir. Aynı zamanda sadaka-ı fıtır, yoksulların ihtiyacını gidermeye,bayram gününün neşesinden onların da istifade etmelerine bir yardımdır…

  • İbadetler yapılınca Allah’a yakınlık hasıl olur ve insan onun bir askeri gibi çalışır. Bütün hayatını onun emirlerine göre tanzim eder. 

  • Kainatı nizam içinde yaratan Allah (cc), bu nizamı anlayacak şuur sahibi insanı da yaratarak, yerin ve göklerin kaldırmaktan çekindikleri çok önemli bir vazife ile vazifelendirmek suretiyle bu dünyaya göndermiştir.

  • Ramazan bir bakıma tek tek her müslüman’ın ve grup grup bütün Müslümanların bir ay müddetle yeniden yoğun bir eğitime tabi tutulduğu bir aydır.

  • Varlıklar içinde en mümtaz ve en mükerrem bir şekilde yaratılıp, nihayetsiz terakki ve alçalışlara çıkacak ve inecek bir şekilde maddi ve manevi cihazat, duygu ve kabiliyetlerle donatılan insan; yüce yaratıcı tarafından bu dünya misafirhanesine aziz bir misafir olarak gönderilmiştir.  

  • Şimdi asıl mesele şudur: Allah’ın lutfuyla böyle bir peygamberin şerefli ümmeti olarak, böyle bir MEVLİD KANDİLİ’nde neler yapmalıyız? Nasıl olmalı ve davranmalıyız ki, ‘HAYIRLI ÜMMET’ vasfımızı koruya bilelim?

  • 12 Haziran’ı 13’e bağlayan gece Şaban ayının 15.gecesi olan Mübarek BERAT gecesidir.                              

  • Şimdi asıl mesele şudur: Allahu Teala'nın lütfüyle böyle bir peygamberin şerefli ümmeti olarak, böyle bir KUTLU DOĞUM yıl dönümünde neler yapmalıyız? Nasıl olmalı ve davranmalıyız ki, ‘HAYIRLI ÜMMET’ vasfımızı koruyabilelim? 

  • Bütün güzel sıfatların sahibi olan yüce Allah (cc) şu muhteşem ve muntazam kainatı kendi cemal ve kemalini yansıtan mükemmel bir ayna gibi yaratmıştır. 

  • Mevlit sözlük manası itibarıyla doğum veya doğuş anlamındadır. 

  • Cami ve Ruh Şuuru

    2013-10-10

    Müslüman, şimdiye kadar bir nebze izah etmeye çalıştığımız CAMİ kelimesi’nin ihtiva ettiği bu manaları anladığı, hayata geçirdiği ve hayatını buna göre yönlendirdiği zaman CAMİ RUH VE ŞUURU’na ermiş olacaktır.

  • 1986 yılından bu yana Diyanet İşleri Başkanlığınca her yıl Ekim ayının ilk haftası ‘CAMİLER VE DİN GÖREVLİLERİ HAFTASI ‘ olarak kabul edilmiştir.

  • Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimi okuyup okutmak ve ona göre yaşantımıza yön vermenin önemini ifade eden sevgili Peygamberimizin birkaç Hadis-i Şerifini hatırlatmaya devam edeceğiz.

  • SORU : Ticaret malı nasıl değerlendirilerek zekatı verilecek?

  • İslamın sadece Allah ile kul arasındaki bağları kuvvetlendiren yani sadece ahiret hayatının saadetini hedefleyen bir din değil; aynı zamanda bir dünya nizamı ve dünya hayatının da mutluluğunu hedefleyen bir din olduğunu gösteren en güzel örneklerden birisi de, Ramazan ayında Müslümanlara vacip kılınan sadaka-ı fıtır’dır.

  • SORU) Göze dökülen ilaç orucu bozar mı ?

  • Soru: Ramazan orucuna ne zaman niyetlenilir?

  • 4)- Oruç, zenginleri fakirlere karşı insaf ve merhamete celbeder. Yardımlaşma hissini kamçılar. İnsafsızlık ve merhametsizlik dertlerini nurlandırır, aydınlatır. Hep tok gezen kimseler, oruca başlayınca açların halinden haberdar olmaya başlarlar.

  • Oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurarak sahibine aczini zaifliğini, fakirliğini ve her nefes Allah’ın vereceği kuvvet ve kudrete ne kadar muhtaç olduğunu gösterir. ‘’Kul’’ olduğunu bildirir.

  • Yüce mevlamızın her emrinde  biz Müslümanlar için pek büyük faydalar ve çok ehemmiyetli menfaatler vardır.