4)- Oruç, zenginleri fakirlere karşı insaf ve merhamete celbeder. Yardımlaşma hissini kamçılar. İnsafsızlık ve merhametsizlik dertlerini nurlandırır, aydınlatır. Hep tok gezen kimseler, oruca başlayınca açların halinden haberdar olmaya başlarlar.
İnsanlar, maişet yani hayat şartları cihetinde muhtelif suretler de yaratılmışlardır.
Bir imtihan vesilesi de hiç şüphesiz mal ve imkan durumudur. Dünya ve ahireti insana cennet yapmak gayesi ile gönderilen ilahi nizamlar; zenginle fakir arasındaki uçurumları asgariye indiren prensipleri belirlemişlerdir. Bu prensiplerin birisi, Yüce Yaratıcı’nın, zenginden fakire merhamet ve ihsan, fakirden zengine karşı hürmet ve itiatı temin edecek zekat ve sadaka gibi esaslardır.
Eğer oruç olmasa nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elemli, ızdıraplı bir şey olduğunu ve fakirlerin şefkate ne kadar muhtaç olduklarını idrak edemezler.
İşte eğer İslam’ın şartlarından biri olan ve zengin-fakir her müslümanın tutmağa mecbur olduğu oruç ile nefislere açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa; cemiyetteki dengeyi sağlayacak, iyi halli insanın şefkat vasıtasıyla fakirlere yapmaya mükellef olduğu iyiliği ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz, çünkü hakiki o açlık durumunu kendi nefsinde hissedemez.
Demek Yüce İslam dini, sosyal hayatta tarih boyunca bütün ahlaksızlığın, ihtilallerin, anarşinin ve karışıklığın menşei olan ‘’Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne’’ zihniyetini kaldırmak için zekat ve yardımlaşma gibi prensipleri getirmiştir. İslam insanlığa bu önemli görevi yaptırabilmek İçin de açın acınacak acı halini bizzat yaşatarak, kavratmayı amaçlayan ve neticede de sosyal hayatı uçurumlardan uzak tutarak zenginle fakir arasında sevgi, hürmette dayanışmayı kardeşlik ve bağlılığı artıran oruç reçetesini sunmuştur.